Ahilik ve Ahi Gelenekleriyle İlgili bir Yazı 2023-2024




Ahilik ve Ahi Gelenekleriyle İlgili bir Yazı



Ekleyen: DersTurkce.COM | Okunma Sayısı: 10812

1- AHİ GELENELİGİ

 
Ahilik, 13. yüzyılda Anadolu'da ortaya çıkan bir esnaf örgütüdür. Adının, kardeşim anl***** gelen Arapça "ahi" ya da eli açık, yiğit anlamındaki Türkçe "akı" sözcüğünden türediği ileri sürülür. Ortaçağ İslam Devletleri'ndeki meslek birlikleri olan fütüvvet örgütüne büyük ölçüde benzer. Ahilerin kendilerine özgü giyim kuşamları vardı. Sırtlarına hırka, başlarına tepesine beyaz bez bağlanmış külah giyerlerdi. Ahilik esnaf ve zanaatçıları bir araya getiren bir meslek örgütü olmanın dışında, siyasi etkiye de sahipti. Nitekim Ahiler Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynadılar. 15. yüzyıldan başlayarak Osmanlıların merkezi yönetimi güçlendikçe, örgütün etkinliği yalnızca ekonomik alanda kısıtlı kaldı.
Anadolu'da Ahilik'in kurucusu Ahi Evran'dır. Ahi Evran Azerbaycan'da doğdu. Çocukluğunu ve gençliğini de orada geçirdi. 1205'ten sonra Anadolu'yu gelerek Ahi örgütünü kurdu. Ahilik'i, birlikte ibadet ettikleri ve tören düzenledikleri yer olan tekkelere ve zaviyelere bağlayarak güçlendirdi. Sonunda Kırşehir'e yerleşti. Bu kentteki Ahi Evran Zaviyesi de Ahilik'in merkezi durumuna geldi. Ahi Evran, bütün zanaatların "pir"i ya da kurucusu sayılır.
Ahilik, Anadolu'da Türkmenlerin yaşadığı bütün kent, kasaba ve köylere yayılmıştı. Bir zanaat dalında çalışmak isteyen herkes o zanaatın Ahi birliğine katılmak zorundaydı. Her kentte zanaat dalı sayısı kadar Ahi zaviyesi bulunurdu. Her zanaat dalında en dürüst ve en saygın usta Ahi zaviyesinin başkanı olurdu. Zaviye başkanı "Ahi" adıyla anılırdı. "Server" adı verilen yiğitbaşı ise birliğin Ahi'den sonra gelen yöneticisiydi. Yiğitbaşı esnaf birliğinin düzenini ve güvenliğini sağlardı. Kentin ekonomik yaşamında en önemli yeri olan birliğin şeyhi Ahi Baba seçilirdi. "Ahi Baba" bütün Ahilerin başkanı sayılırdı. Ahi Baba’nın atanması, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa yükselme törenleri Ahi Evran zaviyesi şeyhlerinin izniyle yapılırdı.
"Fityan" denen genç çıraklar evleninceye kadar zaviyelerde yaşarlardı. Fityanlar, kazandıkları parayı zaviyeye verirlerdi. Bu para zaviyenin giderleri ve ortak sofra için harcanırdı. Zaviyeler aynı zamanda genç Ahilerin eğitildiği yerdi. Burada okuma yazma öğretilir, çeşitli konuların yanı sıra ok atma, kılıç ve silah kullanma eğitimi verilirdi. Bu zaviyenin şeyhleri ya da onların “halife” denen yardımcıları her yıl zaviyeleri denetlemek amacıyla Anadolu'yu dolaşırlardı. Bu sırada Ahi birlikleri arasındaki anlaşmazlıkları çözer, meslekte yükselme törenlerini yönetirlerdi.
Her esnaf birliği kendi alanındaki zanaatçıları denetlerdi. Birliğe bağlı dükkân ya da atölye sayısı birliğin izniyle artırılabilirdi. Her dükkânda tek bir usta bulunurdu. Üretim belirli kurallara göre yapılırdı. Mallarda bir fiyat uygulanır, bozuk ya da pahalı mal satanlar meslekten atılırdı. Geleneğe göre bir Ahi kendi emeğiyle geçinmeli, cömert, alçakgönüllü ve namuslu olmalı, mal mülk hırsına kapılmamalıydı.
Bir zanaata girmek isteyenler önce çırak olarak işe başlar ve işin inceliklerini öğrenirdi. Ahilik'e kabul edilme töreninde önce tuzlu su içilir, şedd kuşanılır (bele kuşak bağlanır) ve şalvar giyilirdi. Tuzlu su bilgiyi, şedd kuşanma yiğitliğe ve hizmete hazırlığı, şalvar namusu simgelerdi. Ahilik'e girenler, "yol kardeşi" denen iki kalfa ile "yol atası" denen bir ustadan meslek eğitimi alırdı. Ustasının yanında yıllarca zanaatın inceliklerini öğrenerek "pişen" çırak, gene ustasının izniyle kalfalığa geçerdi. Kalfalık süresini doldurup ustalık becerisini kazanınca da büyük bir törenle ustalığa yükselirdi. İlkbaharda düzenlenen bu törenlere bütün esnafın katılırdı. Sonunda usta olmaya hak kazananlara Ahilik törelerine göre peştemal bağlanırdı.
Ahiler Anadolu'da yalnız ekonomide değil siyasal alanda da etkili olmuşlardır. Rum halkın oturduğu kent ve kasabalardaki ticaret hayatının denetim altına alınmasında, Rumların Türk kültürünü ve yaşam biçimini benimsemesinde Ahi esnaf örgütü büyük rol oynamıştır. Bizans'tan yeni alınan kentlerde Türkler Ahi örgütünü kurmuşlar, ticari etkinliklerin Rumlardan Türklere geçmesini sağlamışlardır. Anadolu'nun İlhanlı istilasına uğradığı karışıklık dönemlerinde Ahi esnaf örgütleri kentlerde düzeni ve güvenliği de sağlamışlardır.
Ahilerin Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda da büyük rolü olmuştur. Osman Bey'in kayınpederi Ahi Şeyhi Edebalı Osmanlı Beyliği'ne büyük destek sağlamıştır. Osmanlı hanedanına bağlı birçok kişi de Ahi örgütleri içinde yer almıştır. Ayrıca Ahi şeyhleri savaş sırasında orduya asker verirlerdi. Osmanlı ordusundaki ilk piyade askerlerinin Ahi giysileri giymesi ve Yeniçerilerin başlıklarının Ahilerden alınması bu örgütün etkisini göstermektedir.

Ahi olmak
Ahi olmak için olumlu ve olumsuz 7 şartı yerine getirmek lazımdır: 

1. Hasislik kapısını bağlamak ve lutuf kapısını açmak.
2. Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilm ve mülayemeti açmak.
3. Hırsı bağlamak, kanaat ve rızayı açmak.
4. Tokluk ve lezzeti bağlamak, açlık ve riyazeti açmak.
5. Halktan yana kapısını bağlamak, Haktan yana kapısını açmak.
6. Herze ve hezeyanı bağlamak, marifeti açmak.
7. Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak.

Fütüvvetnameye göre bu esaslara uyan Ahi olur. Ahilikte teşkilatı bozan bütün meslekler dışarıda bırakılmıştır: Müneccim, dellal, kasap, cerrah, vergi memuru, avcı, muhtekir. 
Ahiliğin bir kolu Ebubekir'e, bir kolu Ali'ye dayanır.

 

2- AHİLİK GELENEĞİ HAKKINDA BİLGİ

Ahi Birliklerinin Kuruluşu
 

Ahi Birliklerinin Kuruluşu

Ahi birlikleri her kurum gibi, belli ihtiyaçları karşılamak gayesi ile kurulmuşlardır. Bu teşkilatın hangi ihtiyacı karşılamak amacıyla kurulduğunu anlamak için Ahi birliklerinin kuruluş dönemi olan Selçuklu dönemi Anadolu’ sunun bazı sosyal yapı özelliklerini bilmek gerekir.


İslam dininin Türkler tarafından kabulü dünya tarihinin en önemli hadiselerinden biridir. 940 yılında Karahanlı Devletinin Hakanı Satuk Buğra Han, müslüman olup, İslamiyet’i Resmi din olarak kabul ettikten sonra; 960 yılına kadar tüm boyları müslüman oldular. X. Yüzyılda Türk boyları arasında iktidar olan Selçuklular Türk-İslam sentezi ile başlayan fetihler sonunda kitleler halinde Anadolu’ ya geldiler. Anadolu’ ya gelen Müslüman Türkler, bu toprakları kendilerine ebedi vatan yapmak için, buraya sadece siyasi hakimiyeti değil, kendi sosyal yapılarını da getiriyorlardı. Selçuklu Sultanları Anadolu’ da yeni bir bölgeyi fethettikleri zaman ilk iş olarak orada camii, medrese ve zaviyeler inşa ediliyorlardı. Bu bölgelere sanat ve ticaret erbabı yerleştiriyorlardı.

Anadolu’ ya gelen Türklerin çoğunluğu yerleşik hayat tarzına yabancıydı. Bunlar şehirlerde yaşayanları hor görürler ve onlara “ Tembel “ anlamına gelen “Yatuk” derlerdi. İslami hayat tarzına uyum sağlamak amacıyla hazırlanan köylerin yanı sıra, Anadolu’daki eski yerleşme birimleri olan kasaba ve şehirlere de yerleştirilen Türkler, buralarda yerleşik hayat değerleri ile yüz yüze gelmişlerdir. İslamiyet’ i bir inanç olarak kolaylıkla benimsemiş olan Türkler, Onun yerleşik hayat değerleri ile ilgili yönüyle Anadolu’da karşılaşmışlardı.

Anadolu’ya gelen Türk kitlelerinin aşiret yapılarının zayıflamış olması, bu kitleler için yerleşik hayat tarzını bir mecburiyet haline getirmiştir. Bu şartlar altında Anadolu’ya gelen göçebe Türk kitleleri, zayıflayan aşiret yapılarının yerine geçecek bir teşkilatlanmaya zorlanmışlardır. 

Türklerin kitle halinde yerleşik hayat tarzına geçmesi ekonomik yapı da önemli değişikliklere yol açtı. Yeni hayat tarzında tarımın yanı sıra, esnaf ve sanatkarların da önemli bir yeri vardı. Ancak, Türkler Anadolu’daki şehirlere yerleşirken bu bölgede el sanatları ve ticaret özellikle Bizans’ın geliştirdiği loncalara bağlı Rum ve Ermenilerin tekelindeydi.

Asya’dan gelme sanatkar ve tüccar Türklerin, yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmeleri, onlarla yarışabilmeleri, ancak aralarında bir teşkilat kurarak dayanışma sağlamaları, bu yolla iyi, sağlam ve standart mal yapıp satmaları ile mümkün olabilirdi ki, Ahi birlikleri bu şartların tabi sonucu olarak ortaya çıkmıştır. ( Poyraz, 1993, s.140,141 ).

İlk Ahi Birlikleri, yüksek ahlak değerlerine sahip zengin ve güçlü bir lider çevresinde toplanmış silahlı halk gruplarından oluşmaktadır. Bu gruplar zengin Ahi liderinin kurmuş olduğu ve finans ettiği zaviyelerde toplanmakta, orada ortaklaşa bir hayat yaşamaktadırlar. Adeta bir karargah görünümü taşıyan bu ilk Ahi zaviyeleri, aynı zamanda gelip giden konukların ağırlandığı, büyük şölenlerin verildiği, müzikli-sazlı sözlü-toplantıların yapıldığı yerler olduğundan ulusal kültürün oluşmasında büyük bir önem taşıyorlardı. Öyle ki bu zaviyeler kuruluşlarından kısa bir süre sonra, büyük halk çoğunluğunu etkileyen birer “Ahlak mektebi” haline gelmişlerdir. Resmi devlet organizasyonunun dışında ortaya çıkan ve gelişen bu ilk Ahi birlikleri Türk geleneklerinden kaynak almaktadırlar. 

Ahi örgütünün Anadolu’da yerleştirilip yaygınlaştırılmasıyla şu sonuçlar elde edildi :

1-Göçebelikten yerleşikliğe geçiş yani Türk şehirleşmeciliği çok hızlandı. 

2-XIII. yüzyılın ikinci yarısı başlarına dek büyük bir çoğunlukla, Türk olmayan yerli halkın elinde ve tekelinde bulunan sanat ve ticaret işyerlerine Türkler de sahip olmaya, katılmaya, ona canlılık vermeye başladılar.

3-Türk esnaf ve sanatkarları, aralarında sağladıkları karşılıklı dayanışma ve güven sayesinde, bölgede imtiyazlı bir duruma geçti ve bunlar, yavaş yavaş şehir ekonomisinde söz sahibi oldular. 

Ahiliğin Sınıflandırılması:

a-Yiğitler :Bunlar en alt sınıflar.

b-Ahiler :Bunlar altı bölük idiler. İlk üç bölüğe “ Ashab-ı tarıyk ” yani yola girmiş kişiler, 4, 5 ve 6. bölüklere de “ Nakipler “ denirdi.

c-Halifeler :Bunlar sahib-i seccade değillerdi yani bağımsız olarak kendiliklerin- den bir işe girişemezlerdi.

d-Şeyhler :Bunlar, kendilerinden önceki yedi bölüğün başkanıdırlar.

e-Şeyh ül-Meşayihler :Bunlar, şeyhlerin de başkanıdırlar. Bu Ahi Baba’ dır. Zaviyeyi yaptıran ya da onun soyundan gelenlerden olmalıdır.

Yiğitlerin, zaviyelerde düzenli bir kontrol altında bulundurulmaları ve güvenilir kişiler yönetiminde eğitilmeleri gerekirdi. Fütüvvetnamelerde görüldüğü üzere, her çırak yiğitin iki “ yol kardeşi“, bir “ yol atası”, bir “üstad” ı, yani sanat öğretmeni, bir de “piri” vardır.

Ahi olan kişinini üç şeyi hep açık, başka üç şeyi de hep kapalı olmalıdır. Açık olması gerekenler:

1-Ahinin eli açık olmalı : Yoksullara, düşkünlere yardım etmek için.

2-Kapısı açık olacak : Konuk olmak ya da ondan bir şey istemeye gelenler için.

3-Sofrası açık olacak : Yoksullara, düşkünlere, konuklara yemek yedirmek, açları doyurmak için.

Kapalı olacaklar da üçtür : 

1-Gözü bağlı olmalı : Kimsenin ayıbını görmemek, kimseye kötü gözle bakmamak için.

2-Beli bağlı olmalı : Kimsenin ırzına, namusuna, haysiyet ve onuruna kötülük etmemek için.

3-Dili bağlı olmalı : Kimseye kötü söylememek, kimse hakkında iftira etmemek, münafıklık, koğuculuk yapmamak için. (Çağatay, Tesk. Yn.40,s.9-10-12-13).

Ahilerin Giysileri :

Bunların giysileri de ayrıydı. Ahi örgütünün ve üyelerinin yaşam anlayışı, tasavvufçuların yaşam anlayışından çok daha değişikti. Tasavvuf yolunu tutmuş olan kişiler, dünya dışında, başka bir havada yaşamak istedikleri halde Ahiler, toplum içinde ve hayatın akışına uyarak yaşarlardı. Ahiler, sanat ya da mesleklerini toplum içinde ve toplum için sürdürdüklerine göre başka türlüsü de olamazdı.

Bu tür anlayış, doğal olarak Ahi giysilerine de yansımıştır. Örneğin kendini tasavvufa verenlerin hırka giymelerine karşın Ahiler, şalvar giyerler, meslek ya da sanat sahipleri “şed” yani kuşak ya da peştamal kuşanırlardı.

Ahi gençlerinin üzerlerinde şalvardan başka, aba’dan bir giysi, ayaklarında mes vardı. Bunlar, bellerine kemer bağlarlar, bu kemere de bir metre kadar uzunlukta bir saldırma yani bir tür kılınç asarlardı. Başlarında yine bir metre kadar uzunlukta, iki parmak eninde bir “taylasan” yani başa sarılan şal gibi sarık vardı.

Fütüvvetnamelerde ahilerin ipek giysi giymemeleri, altın yüzük takmamaları yazılıdır. Ahilerin sarığı yedi ya da dokuz arşındı.

Ahilerin silahla askerlik eğitimi gören üyeleri, o dönemin biçimine uygun giysiler giyerlerdi. 

Ahilerin katında sarı ve kırmızı renk beğenilmezdi. Fütüvvetnamelerde “ Hiçbir peygamber kızıl ve sarı ton (renk) giymezdi. Bunlar fir’avn-i lain donudur. “ denmektedir. Gök, ak, kara ve yeşil renkler, Ahiler tarafından beğenilen renklerdi. Yeşil renk, Ahilerde müderrislere, kadı ve hükümdar sınıflarına özgü idi. Ak renk, Ahilerin kalem erbabına, hafızlara özgü idi. Kara renk, daha ahilik basamağına gelmemiş kişilere yani yiğitlere özgü idi. Ahilerde her tür esnafın bir davulu, bir sancağı ve bir borusu vardı, bunlar giyinişleri, görünüşleri ve silahlarının güzelliği ile övünür ve birbirleriyle yarış ederlerdi.





 Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece dersturkce.com'a aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten dersturkce.com sorumlu değildir.İLETİŞİM:dersturkcem@gmail.com
jojobetCasibom GirişJojobet Giriş YapcasibomMeritking Girişholiganbet girişbaywincasibom güncelcasibom girişdeneme bonusuCASİBOM GÜNCELgrandpashabet giriş
Sitemiz hiçbir şekilde kar amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.