KONUSU: Türkiye’nin Demokrat Parti yıllarında sol görüşlü Kenan ile Günsel’in yaşadıkları yasak aşk ve ülkedeki siyasi olaylar romanın konusunu oluşturur.
ÖZET:
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul…
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın
Kenan, 1944’te İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisiyken katıldığı eylemde göz altına alınarak Birinci Şube’ye götürülmüş, burada ideolojik olarak sol cenahta olduğu gerekçesiyle yediği iki tokadın ardından apolitik olarak hayatına devam etmiştir. İki yıl sonra da aynı üniversitenin tarih bölümünden mezun olan Nermin’le evlenmiştir. Kadro olmadığı için belli bir süre edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 30 yıllık arkadaşı Rasim’in desteğiyle Babıali’de bir handa Erken Kitapevini açmıştır. Hayatı, tarih öğretmenliğini bırakarak kendini evine adamış karısı Nermin, 7 yaşındaki kızı Zeynep, kayınvalidesi Melahat, Rasim ve bir nymphomaniac olan eşi Refia (Refiş) ile dükkânı arasında sıkışan Kenan, uzun zamandır kendini yalnız, kızgın, küskün ve arada kalmış hissetmektedir. 14 yıllık eşi ülkenin içinde bulunduğu duruma karşı kayıtsızdır. 9 yaşından beri arkadaşı olan Rasim ise Yahudi ortağı Benbanaste ile kurduğu Birkas Kollektifle işlerini iktidarı arkasına alarak gören tam bir düzen insanıdır. Kenan’ın sosyalist fikirlerini alaya almasına rağmen maddi yardımını hiç esirgememiştir. Verdiği on altı bin liralık borcun bile lafını ettirmez hatta arkadaşını da kendisi gibi “gemisini kurtarması” için yanına çekmeye çabalar. Kenan, Rasim’in güvenli kanatları altında olmaktan huzursuzdur ancak bunun için hiçbir şey yapmaz.
Kenan, bir eylül günü hayattan ve Rasim’in nasihatlerinden bezmiş halde yürürken yolda Şair Sait ile karşılaşır ve birlikte İstasyon Lokantasına giderler. Burada tanıştığı Akşam Gazetesinden Engin Erbil, Anadolu Ajansından Sadi Yılbak, Teknik Üniversitesi mimarlık son sınıf öğrencisi Sermet ve Sermet’le adı konulmamış bir ilişkisi olan Günsel ile “Nasıl Yapmalı?” sorusu etrafındaki konuşmalar Kenan’ı gençliğine ve devrimci günlerine geri götürür. Felsefe bölümünden tezi “fazla Marxçı” bulunması nedeniyle mezun olamamış, ağabeyi Hasan’ın yolunda, “kavgasını” en ön sıralarda sürdüren 22 yaşındaki bu genç kız Kenan’ı oldukça etkiler. Kenan o gecenin sonunda girdiği alkol koması nedeniyle Günsel’i bir ay boyunca göremez. Kıza ulaşmak için denediği yöntemler sonuç vermeyince elinden beklemekten başka bir şey gelmez. Bu umutsuz bekleyiş bir akşam üstü Günsel’in kitapevine gelmesiyle sona erer. Kenan’ın öğrencilik zamanında peşinden gittiği, Günsel ve çevresinin de kanaat önderi olan Baba’ya yaptıkları ziyaretin ardından Kenan, Günsel’e olan hislerini açıklar. Hisleri karşılıklı olsa da Günsel, Kenan’dan düşünmek için izin ister. Kenan eve gittiğinde Rasim’in Vatan Cephesine yazılmaları karşılığında Melahat Hanımın Alemdağ’daki yarısı kamulaştırılmış arsasının bedelini elli binden yüz on beş bine çıkardığını öğrenince köpürür. Artık Nermin’den boşanmaya karar vermiştir. Nermin ise kızının da kendisi gibi babasız büyümesini istemediği için Kenan’ın boşanma teklifini kabul etmez. Günsel’in aşkını itiraf etmesiyle yasak aşkları zamanla Rasim’in Teşvikiye’deki bir apartmanın çatı katında olan garsoniyerine taşınır. Kenan yine uzaklaşmak istediği arkadaşının imkanlarından yararlanmak durumunda kalmıştır. İki sevgilinin ikili bir hayatı vardır artık. Günsel buluşmalarından kalan zamanlarını memurluk yaptığı kitaplıktaki işine gidip gelmekle ve işçileri bilinçlendirmekle geçirir. Kenan ise eski düzenine devam etmektedir. Rasim, Kenan’ı boşanma fikrinden caydırmaya çalışsa da başarılı olamaz. Kenan kararlıdır. Nermin’in Ankara’da kaçakçılık ve muhabbet tellallığı yapan ağabeyi Selim’in Alemdağ’daki arsanın satışını öğrenmesiyle ortalığı birbirine katmasına bile kayıtsız kalır. Karısıyla odalarını ayırsa da Günsel’e kızdığı zamanlar yine onunla birlikte olmaya devam eder. Bir yandan da Günsel’in söz ettiği işçi aydınlanmasını Kazlıçeşme’deki bir meyhanede bulmaya çalışır ancak bu, dayak yemesinden ve korkularının yeniden hortlamasından başka bir şeye yaramaz. Bir de üzerine, sürgünde olan, bir haftalığına ailesinin yanına gelen Hasan’la tanışmasıyla başlayan takip edilme korkusu eklenmiştir. Ülkede gerginlik gün geçtikçe tırmanırken Kenan, Nermin’in hamile olduğunu öğrenir. Günsel de hamiledir ancak bu bilgiyi gizli tutar. Halledilecek çok daha önemli işler vardır. Kenan, Günsel’in gittikçe artan toplantılarını Sermet’le olan gizli ilişkisine yorar ve kıskançlık tüm düşüncelerini ele geçirir. Günsel, Tahkikat Komisyonu Yasasını protesto için 28 Nisan’da gerçekleşen ve Beyazıt Meydanına taşan öğrenci olaylarında ön sıraları almıştır. Kenan sevgilisine yardım etmek istese de öğrencilere yemek taşımaktan başka elinden bir şey gelmez. Zaten bu çabaların boş olduğunu düşünmektedir. Günsel göz altına alınca Kenan, yine Rasim’den yardım ister. Gürsel salınınca davasında daha kararlı bir şekilde eylemci arkadaşlarının yanına geri döner. Sıkıyönetim ilan edildiği için ordunun bir şey yapmayacağına güveni tamdır, tıpkı diğerleri gibi. Ancak yoldaşlarından Şevket Ağabeyin, Kenan’ın gizli polis olduğunu söylemesiyle yıkılır. Polisten kaçan iki arkadaşının, kendi elleriyle sakladığı Teşvikiye’deki aşk yuvalarından çıkışta yakalanmaları şüpheleri haklı göstermektedir. Hemen teyzesini ve 9 yaşındaki yeğeni Turgut’u başka yere gönderir, kendi de belli bir süre bir fabrika işçisi olan, toplantıların müdavimi Sevil’de kalır. Kenan uzun süre umutsuzca Günsel’e ulaşmaya çalışır. Sait’ten hakkında söylenenleri duyunca çılgına döner. Baba’yı ziyaretinden dönüşte sevdiği kadının demir gibi iradeyle karşısında duruşunu ve söylenenlere inandığını görmesiyle yıkılır. Tüm hıncını kendisini merak ettiğini söyleyen karısını ve kızını döverek çıkarmaya çalışır. O da yetmezmiş gibi bir de Refiş’le yatmaya kalkar. Duyduğu tiksintiyle kendine gelip evine dönünce Nermin ve Zeynep’i evde bulmaz. Pişmanlıkla telefona sarılarak Melahat Hanımı arar ve karısına evine dönmesi için yalvarır. Günsel’e de son bir mektup yazarak duşa girer. Ertesi gün Nermin eve gittiğinde kocasının kanlar içindeki cesedini bulur. O gün Günsel de Kenan’la son kez konuşmak için kitapçıya gitmiştir. Ancak aldığı acı haberle yıkılır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşecek ilk askeri darbeden bir gün önce Günsel karnındaki bebeğiyle tek başına mücadeleye hazırdır artık.
Vedat Türkali, ilk eseri olan Bir Gün Tek Başına’da 27 Mayıs Darbesi öncesi ülkenin durumunu üniversite gençliği ve işçilerin verdiği mücadele üzerinden anlatır. Bunu yaparken leitmotiv olarak küçük burjuva duyarlılığını kullanır. Kenan içten içe işçi sınıfının ve halk yığınlarının devrim yapabileceklerinden kuşkuludur. Bu kuşkusunu ve inançsızlığını yüksek sesle dile getirmese de sevdiği kadının bu “sonuçsuz kalacak” kavgada olmasındansa yanında olmasını tercih eder. Bir yandan şikayetçidir, sistemin değişmesini ister ancak istediği bir mucizedir; hiçbir şey yapmaz, sadece bekler. Kitapta farklı kutupları temsil eden iki kişi de (Rasim ve Baba) Kenan’a farklı amaçlarla yazmasını öğütler. Ancak Kenan’ın üzerine Oblomovluk yapışmıştır artık. Kendini dalgalara bırakmış, yapmak istedikleri ve rahatlığı arasında sürüklenmeyi tercih etmiştir. Özgür iradesiyle yaptığı tek şey intihar etmesidir. Günsel ise devrimcilik peşinde koşarken püriten ahlak anlayışını da yanında taşır. Her ne kadar bunları yıkmak için çabalasa da patriyarkinin bazı kurallarını sorgulamak aklının ucundan bile geçmez. Dolayısıyla devrim savaşının henüz olgunlaşmamış bir üyesidir. Türkali, bu iki karakterin eylem ve düşüncelerini karşılaştırmak için iç monologlara başvurmuştur. Sinematografik ayrıntıların da bol bol kullanıldığı eserin bir diğer özelliği de Türkali’nin, Tevfik Fikret’in “Sis” şiirine karşılık olarak yazdığı, en çok Edip Akbayram yorumuyla bilinen “İstanbul” şiirine ilk defa yer vermesidir.
www.dersturkce.com
2024