Kurtuluş Savaşı Yıllarında İşgal Edilen Bölgelerin Nasıl Savunulduğu
1-
ANTEP SAVUNMASI
1914 yılında, Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman Gaziantep 83 bin nüfuslu bir liva (Sancak) merkezi idi. Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondoros Mütarekesi Osmanlı İmparatorluğu'nun ölüm fermanıydı. Bu anlaşma üzerine İtilaf devletleri paylaştıkları topraklara sahip olmak amacıyla hızla harekete geçtiler. 17 Aralık 1918'de İngilizler Antep'e girdiler. 23 Ocak 1919'da Hükümet konağı İngiliz askerlerince işgal edildi. Şehrin ileri gelenleri ve aydınları çeşitli bahanelerle İngilizler tarafından Halep ve Suriye'ye sürülüyordu. İngilizler'in Antep'i işgali yaklaşık bir yıl sürdü. Fransızlar bu duruma tepki gösterdiler. 1919 Eylül'ünde yapılan antlaşmayla İngilizler Musul üzerindeki "Nezaret Hakkı"ndan vazgeçtiler. Önce Suriye'yi sonra Antep, Urfa ve Maraş'ı boşalttılar. Bu defa da Fransızlar 29 Ekim 1919"da Kilis'i, 5 Kasım 1919'da da Antep'i işgal ettiler. İşgale katılan Fransız askerleri arasında bölgeden daha önce göç etmiş Ermeniler de bulunuyordu. Fransızlarla işbirliği yapan Ermeniler Anteplilere büyük zulüm, işkence ve eziyet yaptılar. Antep'i yaktılar, yıktılar ve 1920 yılının girişiyle savaş başlamış oldu. 11 Ocak 1920 tarihinde Büyük Araptar (Yeşilce) köyünde Fransızların yağma ve tecavüz olaylarına karşılık, Türkler Çatalmazı denilen yerde Fransızları kıstırarak savaşa mecbur ettiler. Burada Fransızların pek azı kurtulabildi. 19 Ocak 1920'de Fransız müfrezesi Karabıyıklı'da Karayılan (Molla Mehmet) çetesi tarafından pusuya düşürüldü. Şehir merkezı ve çevresinde daha bir çok çarpışmalar oldu. Ancak dışarıdan hiçbir yardım görmeden tamamen kendi olanaklarıyla 10 ay 9 gün mücadelesini düşmana karşı sürdüren halk açlık ve cephanesizlik sebebiyle 9 şu bat 1921'de Fransızlara teslim oldu. Bu suretle 1 Nisan 1920'de başlayan Gaziantep savunması dost düşman bütün dünyanın hayranlık ve takdirini kazanan kahramanlıklarla 11 ay sürdükten sonra açlık yüzünden sona ermiştir. Düşman bu süre içerisinde şehre 70.000 mermi atmış, şehir bir kül ve enkaz yığını haline gelmiştir. Antepliler şehirlerinin savunması uğruna 6000'den fazla evladını şehit vermiştir. Gaziantep Savunması son günlerini yaşarken bu savunmanın olağanüstü anlam ve önemini takdir eden Türkiye Büyük Millet Meclisi 8 Şubat 1921 tarihli toplantısında 93 numaralı kanunla, dünyada başka hiçbir şehre nasip olmayan "GAZİ"lik unvanını vermiştir. 15 Mart 1921 tarihinde Londra'da Türk Dışişleri Bakanı ve Fransız delegasyonunun Antep, Adana ve çevrelerinin Türkler'e geri verilmesi hususunda anlaşmaya varmaları üzerine Antepliler büyük bir sevinç ve heyecana boğulmuşlardır. Nitekim bu , antlaşma Ankara Antlaşması ile son şeklini almış ve 25 Aralık 1921'de son Fransız askeri Gaziantep'i terk ederken kahraman Türk ordusu halkın coşkun sevinç gösterileri içinde Gaziantep'e girmiştir. Gaziantep Savunması; dost düşman herkesin hayranlık ve takdirini kazanan Milli Kurtuluş Savaşı tarihimizde eşsiz kahramanlığı ile hem kendini hem de Güneydoğu Anadolu'yu düşman işgalinden kurtaran halkın zaferidir. Aynı zamanda İman kuvvetinin, milli birliğin ve milli benliğin bir şahlanışıdır. Gaziantep savunmasında Şehit Kamiller (Mehmet Kamil) "Anamın peçesi açılmasın, mabedimin göğsüne namahrem eli değmesin" diye düşmana karşı kahramanca mücadele ettiler. Şahin Bey (Mehmet Sait) ve çeteleri, "düşman cesedimizi çiğnemeden Antep'e giremez" diyerek oracıkta şehit olmadan düşmanı bir adım bırakmadılar. Molla Mehmet ve nice kahramanlar ezelden beri hür yaşadıkları için "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda" diyerek seve seve şehit olmuşlardır. Onları rahmetle anıyoruz.
Ruhları şad olsun.
2-
Maraş Savunması
Kurtuluş savaşı
Birinci Dünya harbi'nin sonlarına doğru Müttefiklerin yenilmesi üzerine, Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesini imzaladı. Bu antlaşmaya göre, Anadolu'nun Bir çok yeri gibi Maraş'da işgal altına girdi. Maraş, önce İngiliz kuvvetleri tarafından 23 Şubat 1919 da işgal edildi. 8,5 ay süren İngiliz işgali sırasında pek kayda değer bir olay cereyan etmedi. Bunun da en büyük sebebi işgal kuvvetleri arasında çok sayıda Cezayirli, Tunuslu ve Hintli Müslüman askerlerin bulunmasıydı. Ancak şehirde bulunan Ermeniler bundan rahatsızlık duyuyorlardı.
Fransızların maraş'a gelişi ve işgali
Osmanlı Devleti , daha I. Dünya Savaşı devam ederken 1916'da yapılan ve Sykes-Picot adı verilen gizli bir anlaşma ile İtilaf Devletleri arasında paylaşılmıştı. Bu antlaşmaya göre Musul Fransızlara bırakılmıştı.
İngilizler, çok eskiden beri devam ettirdikleri araştırmalar sonucunda ekonomik tespitler yaptırmışlardı. Bundan dolayı Musul'da zengin petrol yataklarının varlığını ve önemini çok iyi biliyorlardı. İngilizlerin amacı Irak petrolleri ile Basra Körfezi'ne hakim olmaktı. Çünkü Hindistan yolunun güvencesi ancak böyle sağlanacaktı.
15 Eylül 1919'da İngilizlerle Fransızlar arasında kararlaştırılan Suriye İtilafnamesine göre; Musul ve çevresini, bu bölgedeki petrol alanlarını İngiltere'ye devreden Fransa, buna karşılık onlardan boşalacak olan Maraş, Antep ve Urfa Sancaklarını işgal edecekti. Maraş halkı arasında 15 Ekim 1919 tarihinden itibaren İngilizlerin gideceği, yerlerine Fransızların geleceği söylentileri dolaşmaya başlandı. Her geçen gün bu haber daha da netleşti. İngilizlerden yakınlık göremeyen Ermeniler Fransızları dört gözle beklemeye başladılar. Çukurova bölgesinde halka karşı sert ve kırıcı bir tutum sergileyen Fransızların, Maraş'ı işgal edeceklerini duyduklarında halk endişeye kapıldı. Fransızların Maraş'a girmelerini önlemek için çareler düşündüler ve mitingler yaptılar. Ayrıca İngiliz ve Amerikan makamlarına çekilen telgraflarla olayı protesto ettiler. Fakat halkın bu gayret ve istekleri netice vermedi.
29 Ekim 1919 Çarşamba günü Fransız öncü kuvvetleri Yüzbaşı Julie komutasında Maraş'a geldi. 30 Ekim Perşembe günü de De Fontzine komutasında 1000 Fransız ve 500 Cezayir asıllı asker ile Fransız askeri elbisesi giymiş 400 Fransız eşkiyası Maraş'ı işgal etmeye başladılar. Maraş'ta bulunan Ermeniler Fransız işgal ordusunu coşkun gösterilerle karşıladılar. İşgalci Fransızlara çiçek buketleri sunularak "Yaşasın Fransızlar ve Ermeniler, Kahrolsun Türkler" diye bağıran Ermeniler taşkınlık ve çılgınlıklar gösterdiler. Türklerin milli ve dini değerlerine saldırdılar. İngilizlerin Türklere karşı Yunan ve Arapları kullandığı gibi Fransızlar da Ermenileri kullanıyorlardı. Suriye'deki Ermenilerden temin edilen askerlere Fransız üniforması giydirildi. İşgal etmek için bu askerleri Maraş'a getirildi. Fransızların Maraş'ı ve çevresini işgali İstanbul'da mitingler yapılarak pretesto edildi. Maraş halkının da yaptığı mitingle işgal pretesto edildi. İngiliz ve Fransız komutanlıklarına telgraflar çekildi.
Güney cephesindeki gelişmeleri yakından izleyen Mustafa Kemal Paşa Maraş ve Antep'te halkı teşkilatlandırmak için yüzbaşı Kılıç Ali Bey'i ve Süvari Yüzbaşısı Yörük Selim Bey'i görevlendirdi. Yapılan görev taksimine göre Kılıç Ali Bey Pazarcık'ta karargahını kurarak halkı teşkilatlandıracaktı. Ayrıca Fransızların Antep'teki birliklerinin Maraş'taki birlikleri takviye etmelerine engel olacak ve İslahiye Türkoğlu üzerinden Maraş'a intikal edecek Fransızların yolunu kapayacaktı. Yüzbaşı Yörük Selim Bey ise Fransızların Maraş üzerinden İç Anadolu'ya doğru ilerlemelerine engel olmak için Göksun'da teşkilatlanacaktı. Ayrıca bunlar, gerektiğinde Maraş içindeki muharebelere katılacaklardı.
Sütçü İmam Olayı
31 Ekim 1919 günü Ermeniler, Fransız askerleriyle birlikte şehri dolaşırlarken önlerine gelen Türklere hakaretler ederek saldırılarda bulunuyorlardı. Bu esnada bir grup Fransız askeri hükümet konağındaki nöbetçi askerlere sataşarak, devleti küçültücü ve tahrik edici sözler söylediler. Oradan geçmekte olan bir posta dağıtıcısını da dövdüler. Bütün bu haberler şehre yayıldı. Fransız askerleri, hürriyetine bağlı, şeref ve namusuna son derece düşkün, bu uğurda ölümü hiçe sayan Maraş halkını henüz tanımıyor, her yaptıklarının yanlarına kalacağını sanıyorlardı. Türkler için son derece çileli ve ağır geçen bu gün sona ermek üzereydi . İkindi üzeri bir grup Fransız askeri ve Ermeni, kışlalarına dönüyorlardı. O sırada Uzunoluk Hamamı'ndan çıkıp evlerine gitmekte olan kadınları gören işgalcilerden biri onlara yaklaşarak; "Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde böyle gezilmez" dedi. Bu sözlere önem vermeyen kadınlara güçlerini göstermek isteyen Fransız askerler sataşmaya başladılar. Kadınlardan biri olayın etkisiyle bayılınca diğer kadınlar da feryada başladılar. Hamamın yakınındaki Kel Hacı'nın kahvesinde bulunan Maraşlılar olay yerine gelerek Ermenileri uyardılar. Fakat Bunları dinleyen olmadı. Bunun üzerine Çakmakçı Said ve Gaffar Kabuloğlu Osman, hanımları işgalcilerin elinden almak isterken dipçik ve kurşunla ağır yaralandılar. Bu sırada yan tarafta küçük bir dükkanda süt satan ve olayları soğukkanlılıkla seyreden Sütçü Hacı İmam, Karadağ tabancasını alarak olay yerine geldi. Silahını, kadınlara sataşan ve Çakmakçı Said'i yaralayan Ermeni'nin üzerine doğrultarak ateşledi. Kurşun isabet eden Ermeni yere düştü diğerleri ise kaçtılar. Maraş'ta düşmana sıkılan bu ilk kurşun ile Türk milletinin işgalcilere ve Ermenilere, yaptıklarının yanlarına kalmayacağı gösterildi. Olay yerine Fransız askerleri geldi. Bu esnada Sütçü İmam, Nalbant Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey'in yanına gitti.
Ermenilerin ve Fransızların bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam bulunamadı. Ancak olayın intikamını almak isteyen Ermeniler sağa sola ateş ederek Zülfikar Çavuş oğlu Hüseyin'i şehit ettiler. Bu arada; Türkleri öldürüp kadınlarını alacaklarını, camilerine çan takacaklarını söylemeye başladılar.
Bu olayda aldığı yaradan ile daha sonra Çakmakçı Said Şehit oldu. Yaralanan Ermeni ise öldü. Ölen Ermeni için 1 Kasım 1919 tarihinde kalabalık bir cenaze töreni düzenlendi. Fransızlar da misilleme hareketlerine girişerek Sütçü İmam'ın dayısının oğlu Tiyeklioğlu Kadir'in ellerini ve ayaklarını arkasından bağlayıp burun ve kulaklarını kestikten sonra boğazlayarak şehit ettiler.
Bayrak Olayı
İşgalci güçlerin şehirde yaptığı taşkınlıklar tam bir terör havası estirir. Olaylar bir türlü durmak bilmez. 27 Kasım 1919 gecesi Ermenilerin ileri gelenlerinden Hırlakyan'ın evinde bir balo tertiplenir. Ziyafette yemekler yenilip içildikten sonra baloyu açmak ve Hırlakyan Ailesini şereflendirmek düşüncesiyle Guvernör Andre, Agop Hırlakyan'ın iki torunundan Osep'in kızı müstakbel Ermenistan Prensesi diye adlandırılan Helena'yı dansa davet eder. Genç kız; "Sizinle dans etmemekten üzgünüm, çünkü kendimi hala esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum. Kalesinde Türk Bayrağı dalgalanan bir memlekette, Fransızların hakim oldukları ve bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?" diyerek, Guvernör Andrenin teklifini red eder. Bunun üzerine askerlerine emir veren Komutan, Kalede ki Türk Bayrağı'nı indirtir.
28 Kasım 1919 Cuma sabahı Maraş'lının kara sabahıdır. Yatağından kalkan Maraş'lılar, asırlardan beri Kale burcunda dalgalanan şanlı bayraklarını göremezler. Bu olay şehri infiale sürükler. Savcı Avukat Mehmet Ali Kısakürek derhal kaleme sarılıp "Alem-i İslam'a Hitap" beyannamesini yazarak şehrin muhtelif yerlerine dağıttırır. Halkı Bayrağın indirilmesine tepki göstermeye davet eder.
"Ey Milleti Necibe-i Osmaniye! Vaktine hazır ol. Bin üç yüz küsur seneden beri Hz. Allah'ı ve Peygamber-i Zişan'ını hizmetinle razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kal'anın burcu balasındaki Al Sancağın, bugün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi, acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslam gayreti hiç mi yok. İgtişaş arzu etmeyelim. Yalnız pür vekar-ü azamet olarak, ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar Kemal-i muhabbetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Allah'a kendi mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol ve yürü... 28 teşrin-i sani yevm-il cum'a 1335"
Bir Milletin İstiklaline son verilmesi anlamına gelen Bayrağının indirilmesi karşısında Maraşlılar sessiz kalmazlar ve halk Cuma namazı vakti Ulu Cami'de toplanır. Ezan okunduktan sonra, camide toplanan halk "Bayraksız namaz kılınmaz" diye bağırır. O esnada cami imamı "Aziz cemaat, kalesinde düşman bayrağı dalgalanan bir millet hürriyetini kaybetmiş sayılır. Hürriyet olmayan bir yerde Cuma namazı kılmak caiz değildir" diyerek dağıtılan beyannamenin doğru olduğunu tasdik eder. Bunun üzerine Maraşlılar topluca Kaleye hücum ederek, indirilen bayrağı yeniden Kale burçlarına diker ve Cuma namazı orada eda edilir.
Büyük Savaş Başlıyor
Bayrak olayının ardından şehir adım adım savaşa sürüklenir. Aslanbey Başkanlığında kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, her mahallede kurularak faaliyete geçer. Bir taraftan da Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile temasa geçerek direniş hazırlığına başlanır. 21 Ocak 1920 günü şehir harbi başlar. 22 gün ve gece süren bir mücadeleden sonra Maraşlılar 7'den 70'e silaha sarılarak tek yürek tek bilek halinde bütün mevcudiyetini ortaya koyar. Sonunda kendisini yok etmek isteyen düşmanı yerli işbirlikçileri ile birlikte mağlup eder, büyük bir zafere imzasını atar. Bu uğurda birçok evladını şehit verir. Maraş'ın düşman işgalinden kurtulması, Türk Kurtuluş Savaşının da ilk hareketini teşkil eder. Maraşlılar daha o tarihte "Kendini Kurtaran Şehir" unvanı ile anılmaya başlanmakla birlikte, çevre illerin de yardımına koşarak Milli dayanışmanın en güzel örneklerini verir.
Kurtuluşun Kronolojisi
21 Ocak 1920 Çarşamba günü General Keret'in çağrısı üzerine yapılan toplantıdan taraflar yay gibi gerildi. Fransızlar tarafından atılan kurşunla bir Türk jandarmasının yaralanması ve hükümete doğru ilerlemekte olan bir Fransız birliğine, Türkler tarafından ateş açılmasıyla savaş başladı. Daha evvel kararlaştırılan parola gereğince her mahallede birer el silah atıldı.
Mustafa Kemal Paşa tarafından desteklenen Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Arslan Bey, savaşın başladığını ilan eden bir beyanname yayınladı. Bu beyannamede şöyle deniliyordu: "Arkadaşlar harp başlamıştır. Allah'ın inayeti, Peygamber'in ruhaniyeti, din kardeşlerimizin fedakarlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız tek kişi kalana kadar düşmana teslim olunmayacaktır. Gayret bizden yardım Allah'tan". 21 Ocak 1920 Çarşamba savaşın ilk günü, silahlar patlar patlamaz, Fransızlar şehrin her tarafını makineli tüfek ateşiyle taradılar. Toplar, Ahır Dağı'nı ve çevrede bulunan yolları dövmeye başladı.
23 Ocak 1920 Cuma günü Antep'ten Maraş'a gelmekte olan bir Fransız kolu Şeyh Adil mevkiinde Türk çeteleri tarafından pusuya düşürüldü. Komutanları ve bir çoğu çatışma sırasında öldürüldü. Bu olay üzerine Türklerin toplu olarak bulunduğu mahalleler, Fransızlar tarafından şiddetli topçu ateşi altına alındı. Şehir bir yangın yerine döndü, her taraftan dumanlar yükselmeye başladı. Şehrin zenginleri ellerindeki bütün erzakı teşkilat emrine verdiler. Mahalleler arasında yiyecek, içecek, silah ve malzeme yardımını kolaylaştırmak için yollara hendekler kazıldı. Evlerin avlu duvarları yıkılmak suretiyle geçitler açıldı. Kadınlar ve çocuklar çetelere yiyecek yetiştiriyorlardı.
Harbin başladığını haber alan Kılıç Ali Bey, Antep'ten gelmesi muhtemel olan Fransız birliklerine karşı, Aksu Köprüsünü tutmak üzere bir miktar kuvvet bıraktıktan sonra Maraş'a geldi. Karargahını Arapkirli Çiftliği'nde kurdu. Daha sonra halkın maneviyatını yükseltmek için şu beyannameyi yayınladı. " Memleketi kurtarmak, düşmanla göğüs göğüse çarpışmak için şehre girdim. Düşmanı şehirden çıkaracağız. Allahın inayeti bizimle beraberdir."
24 Ocak'ta Kayabaşı Cephesi'nin düşme ihtimalinin belirmesi üzerine, Abarabaşı Kilisesi'nin baskı altına alınması ve Fransız karargahı ile bağlantısının kesilmesi için Karakızoğlu Muhittin Bey, bir teneke gaz dökerek kendi evini yaktı. Aynı şekilde Abdullah Çavuş da kışla bölgesindeki evini yakarak bölgedeki Ermeni evlerinin yanmasını sağladı.
25 Ocak'ta Mustafa Kemal Paşa'nın emri üzerine Sivas'ta hazırlanan 200 kişilik süvari bölüğüyle iki Şınaydır topunu Maraş'a getiren Yüzbaşı Kamil (Polat) karargahını Cancık'ta kurdu. Kışlayı ateş altına aldı. Evliya Efendi'nin emrindeki çeteler ile diğer çeteler bundan sonraki günlerde şehirdeki Ermeni kilise ve evlerini yakarak bunları ortadan kaldırmaya çalıştılar.
İslahiye ve Antep'ten Maraş'a gönderilen Fransız takviye kuvvetleri durdurularak şehre girmeleri engellendi. Bir kısmı da tamamen yok edildi.
29 Ocak Perşembe günü çocuklar, kadınlar ve savaşamayacak durumda olanlar şehir dışına ve civar köylere gönderildi. Soğuk ve karlı bir ortamda güçlükle gerçekleştirilen bu harekattaki amaç, çetelerin çoluk çocuğunu düşünmeden daha rahat bir şekilde savaşabilmelerini sağlamak ve insan kaybını en aza indirmekti.
30 Ocak Cuma günü hakim bir noktada bulunan ve etrafını ateş altında tutan Tekke Kilisesi'ni Evliya Efendi'nin çeteleri kuşattı. Bir bakır sürahiye (güğüm) çivi, nal parçaları ve barut koyup bir fitil taktıktan sonra ağzını kapattılar. Kilisenin içerisine atılan bu yerli bomba, yangına da sebep oldu. Kaçan Ermenilerin hemen hepsi öldürüldü. Bu çatışmalar sırasında kahramanlık destanı yazan Göllü'lü Yusuf Çavuş şehit oldu.
1 Şubat 1920 tarihinden itibaren savaş şiddetini daha da arttırmaya başladı. O gün Fransızlar çarşıyı ateşe verdiler. Mevlevîhaneyi, Üdürgücü Camii'ni ve Belediye Dairesi'ni yaktılar. Şehir yangın alanına döndü.
2 Şubat 1920 günü Yörük Selim, Göksun ve çevresinden topladığı seksen süvari ve 120 piyade ile Maraş'a gelerek, Sulutarla mevkiinde düşmanla savaşa başladı. Kuzey taraftan başlatılan bu saldırı, arazinin açık ve örtüsüz olması nedeniyle başarısız oldu.
3 Şubat 1920; Kuyucak mıntıkasında düşmanla göğüs göğüse savaşan, gözü pekliği ile tanınan Mıllış Nuri, Kümbet Kilisesi'ne yapılan baskın sırasında karnından yaralanarak şehit oldu.
4 Şubat 1920 Çarşamba günü Evliya Efendi bütün kuvvetleriyle Taşhan'a yüklenmişti. Burada sıkıştırılan düşman kuvvetleri beyaz bayrak açıp teslim olacaklarını belirterek Evliya Efendi'yi kapıya istediler. Evliya Efendi kapıya yaklaşır yaklaşmaz bu askerler arasında bulunan Ermeniler, derhal ateşe başlayarak Evliya Efendi'yi şehit ettiler. İşgalin başından beri cansiperane çalışan, Ermeni ve Fransızları korkutan Evliya Efendi'nin şehâdeti, millî kuvvetlerin maneviyatını bozdu ve Evliya Efendi'nin çeteleri dağıldı.
5 Şubat 1920 Perşembe günü de şehirde savaş bütün hızıyla devam ederken, Ermenilerin çoğunlukta olduğu köylerden gelen haberlere göre Türk ahaliye yapılan zulüm son noktaya geldi. Alınan bilgilere göre çocuklar ve bebekler duvarlara çarpılarak, elleri ve ayakları koparılarak, gözleri oyularak öldürüldü, kızartılarak analarına zorla yedirildi.
6 Şubat 1920 Cuma günü İslahiye tarafından gelen bir Fransız uçağı şehrin üzerinde uçarak kışla ile haberleşmeye çalıştı.
7 Şubat 1920 Cumartesi, büyük bir düşman takviye kuvvetinin gelmekte olduğu haberi üzerine tedbir almak, takviye kuvvetlerini şehre sokmamak ve şehirde mahsur bulunan düşmanla birleşmesine engel olmak için çalışmalar başlatıldı. Ayrıca şehrin tamamen boşaltılarak yakılması ve düşmanın bu yangınla yok edilmesi fikri ağırlık kazanmaya başladı. Bu arada Miralay (Albay) Norman komutasındaki takviye kuvvetlerinin Aksu Köprüsü civarında Atizi'nde karargah kurduğu haberi şehre yayıldı. Bu kuvvetler iki süvari bölüğü, iki piyade taburu ve biri uzun menzilli olmak üzere dört top bataryasından ibaretti. Ağırlığını ise 400 araba taşıyordu.Günlerden beri geceli gündüzlü devam eden top, tüfek ve bomba sesleri cephaneliklerin havaya uçurulması sırasında meydana gelen sesler, barut ve kan kokuları yangın dumanı ve alevleri, adım başı görülen kafa, kol, bacak ve parçalanmış insan cesetleri yaralanan ve şehit olanların dayanılmaz halleri, bilhassa kadın ve çocukların sinirlerini bozdu. Bununla beraber şehit olan kocasının yerine silaha sarılan kadınlar, cephane taşıyan ve posta görevi yapan çocuklar da vardı.
8 Şubat 1920 Pazar günü Albay Norman'ın askerleri şiddetli bir topçu ateşinin desteğinde Mercimektepeyi işgal ettiler. Düşman Mercimektepe, Sıtma Pınarı ve Aksu'ya yerleştirdiği toplarla şehri döverken bir taraftan da var gücüyle batıda bulunan kuvvetlerimiz üzerine yüklendi. Amacı kışlada mahsur kalan General Keret'le bağlantı kurabilmekti. Batıdaki kuvvetlerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Maraş, kışladaki topların da şehri dövmeye başlamasıyla iki ateş arasında kaldı. Bu yardım kuvvetinin gelişi, kısa sürede halk arasında umutsuzluğa neden oldu ise de pek uzun sürmedi. Düşmanın ateş hakimiyeti altında olmayan yerler tamamen boşaltıldı. Fransızlar şehri terk eden yaşlı kadın ve çocukların üzerine de top ateşi açtı.
Albay Norman, Maraş'taki Fransız Generali Keret'e Adana Genel Valisi General Dufieux'un geri çekilmek istemiyordu. fakat Fransızlılar için tek kurtuluş yolu Maraş'ı terk etmekti. Bu yüzden bu karara uymak zorunda kadı.
9 Şubat 1920 Pazartesi, durum her iki taraf için tehlike arz etmeye başladı. Fransızlar şehrin her tarafını yoğun top ateşine tuttular. Cephanenin tükenmesi nedeniyle Türkler çok sıkıntılı anlar yaşadılar.Bir kısım halk arasında teslim olunacağı korkuları yaşandı. Fransızlar ve özellikle Ermenilerin yapabileceği bir katliamdan korkuluyordu. Fransız cephesinde durum Türklerinkinden daha kötü idi. Fransız askerleri yarım öğün besleniyorlardı. Hayvanlarına ancak günde bir kilo un verebiliyorlardı. Haberleşme hatları kesilmişti. Fransızlar ancak uçaktan verilen işaretler veya atılan bildirilerle haberleşebiliyorlardı. Kısaca ifade etmek gerekirse şehirde mahsur kalmışlardı. Şehrin güneyinde bulunan Ermenileri korumak için Binbaşı Corneloup komutasında on piyade ve üç makineli tüfek bölüğü görevlendirildi. Her şeye rağmen o gün Türklerin baskısı daha da arttı. Kışın şiddeti, açlık ve yokluklar Türklerin azminden hiçbir şey kaybettirmedi, hatta topyekün hücuma kalktılar.
10 Şubat 1920 Salı günü de Fransız bombardımanı devam etti. Buna karşılık çetelerimiz de tesirli ve isabetli atışlarına devam etti. Fransızların hareket serbestisine meydan verilmedi.
9-10 Şubat günlerinde belirli bir sahayı ateş altında tutan Fransız bombardımanından, kendileri çekilmek için yol açma çabasında oldukları anlaşılıyordu. Şehir bu günlerde yanmış, yıkılmış ve harabeye dönmüştü. General Keret geri çekilme planı hazırladı. Aralarında vardıkları karara göre, General'in vereceği ışıklı mermi işareti üzerine geri çekilme başlayacaktı.
10-11 Şubat 1920 gecesi saat 21.00'de geri çekilme başladı. Fransızlar geri çekilişlerini maskelemek için şehri son defa top ateşine tuttular. Maraş'tan çekilirken atlarının ayaklarını keçelerle sardılar. Fazla yüklerini attılar. Yanlarına aldıkları Ermenilerle birlikte kışladan ayrılan Fransız kuvvetleri, sessizce şehri kuzeybatısındaki araziyi aşarak Mercimek Tepe'ye ulaştılar. Daha sonra da ovaya inerek Sıtma Pınarı mevkiinde kendilerini bekleyen diğer Fransız kuvvetleriyle birleştiler.
11 Şubat 1920 Çarşamba günü Fransız'ların Maraş'tan çekilmekte ve kaçmakta olduğu haberi şehrin her tarafına yayıldı. Fransızlar şiddetli soğuk ve kar altında ilerlerken çok perişan oldular. Maraş-Fevzi Paşa yolunda ağırlıklarının büyük bir kısmı kar altında kaldı ve askerlerinin çoğunu kaybettiler. Ayrıca kaçan düşmanı takip eden birliklerimiz ağır kayıplar verdirerek onları İslahiye'ye kadar takip ettiler. Fransızların çekilmesine rağmen Maraş'ta bulunan Ermeniler ateşe devam ettilerse de, kısa zamanda susturuldular. Silahlarını teslim ederek kurtuluşu milli Türk Hükümetinin adaletine sığınmakta buldular.
Kadın-erkek, çoluk-çocuk her yaştan Maraşlının tüm yokluklara rağmen 22 gün 22 gece büyük özveri ile sürdürdüğü bu savaş, Türk'ün vatanı, bayrağı, din ve namusu uğruna ölümü hiçe saymasının ve yenilmezliğinin ifadesi olan bir kahramanlık örneğiydi. Kurtuluş savaşımızın ilk zaferi olarak tarihe geçen bu mücadele daha sonra ülkenin diğer şehir ve yörelerine de örnek olması bakımından son derece önemlidir. Maraşlı mücahitler memleketlerini kurtardıktan sonra çevre illerin de yardımına koşarak milli bütünleşmenin en güzel örneğini gösterdiler. 12 Şubat 1920 günü şehrin düşmandan temizlenmiş olması ve zafere ulaşılması nedeniyle bayram yapıldı. O günden beri her yıl Maraş'lı 12 Şubat gününü büyük bir heyecan içinde, o günleri yad ederek kutlamaya devam etmektedir.
İSTİKLAL MADALYASI VE "KAHRAMANLIK" ÜNVANININ VERİLMESİ
Maraş'ın Kurtuluş Savaşında şehir halkı ile birlikte topyekün direniş göstermesi ve çevre vilayetlerininde yardımına koşması büyük takdir toplar ve Kurtuluş Savaşı sonrasında Maraş'a bir yazı gönderilerek Milli Mücadeleye katılanların listesi istenir. Şehrin ileri gelen yöneticileri toplanır, bir durum tespiti yapar. Sonunda Ankara'ya "Maraş'ta Milli Mücadeleye katılmayan tek fert bile yoktur" cevabı verilir. Bunun üzerine 5 Nisan 1925 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi İstiklal Madalyası'nın Maraş'ta fertlere değil, şehir halkına verilmesi kararlaştırılır. Maraş'a bir adet Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir. Maraş şehri yine Milli Mücadeledeki fedakarlığından ötürü TBBM tarafından 7 Şubat l973 tarihinde de "Kahramanlık" payesiyle de ödüllendirilir. Kahramanmaraşlı 1925 yılından beri her yıl kurtuluş günü olan 12 Şubat Bayramında İstiklal Madalyasını Şanlı Bayrağına törenle takarak, geçmişini yadeder.
3-
Adana Savunması |
1918 sonunda Adana işgal edilmiş ve hemen arkasından Ermeni akını başlamıştı. Fransızlarla birlikte gelen Ermeniler şehirde yağma, öldürme, tecavüz olaylarıyla dehşet yarattılar. Türk bayrakları yırtılarak Fransız ve Ermeni bayrakları çekildi. Polis Müdürlüğü'ne bir Ermeni getirildi, Bundan sonra Ermenilerin baskıları daha da arttı. Temmuz 1919'da Adanalıların büyük kısmı Toroslara doğru göçe başladı. Kuva-yı Milliye bundan sonra Fransızlara durmadan saldırarak, rahat vermedi. Toroslar'dan devamlı gelen saldırılar karşısında Gülek Boğazı'nı elde tutmak isteyen Fransızlar Pozantı'ya Binbaşı Menil komutasında bir tabur gönderdiler. Fakat Kuva-yı Milliye kendisini sıkıştırdığı için Menil Pozantı'da kapalı kaldı. Mnil'e yardıma gelen Fransızlar top, makineli tüfek kullanarak, yoldaki köyleri yakarak ve esirleri öldürerek ilerlemeye başladılar. Kuva-yı Milliye'nin direnişi üzerine Tarsus'a doğru çekilen 3.000 kişilik Fransız kuvveti Binbaşı Menil'e yardım edemedi. Takviye alan Fransızlar 19 Mayıs 1920'de 5.000 kişilik bir kuvvetle yeniden saldırıya geçtiler. Fakat bir avuç milis kuvvet karşısında başarılı olamadılar. Menil'e yardım gönderemeyeceğini bildiren Fransız komutanı, Menil'in yarma hareketi ile kurtulmasını önerdi. Türk kuvvetlerinin çemberini yaran Menil, yolunu kaybedince, Panzinçukuru Köyü'nden zor ve para kullanarak Hatice adında bir kadınla Kumcu Veli'yi kılavuz olarak aldı. Fakat Hatice kurtulmayı başardı ve köylülere durumu bildirdi. Sünedir Boğazı'nda pusuya düşürülen Fransızlar 28 Mayıs'ta bir avuç köylüye (bu kuvvetleri büyük bir askeri güç sanmışlardı) teslim oldular. Teslim oldukları köylülerden insanca muamele gördüler, yaptıkları Zulme rağmen kendilerine yiyecek verildi. |
4- Urfa Savunması - Urfa’daki Milli Mücadele -
Urfa’daki Milli Mücadeleİngilizlerden sonra Urfa’ya giren Fransızlar burada da Ermenilerle işbirliği yaparak Urfa halkına baskı ve hakaretlerde bulundular. Bu uygulamalar Urfa halkının isyanına sebep oldu. (Ocak 1920). Urfalılar, Millî Kuvvetlerle işbirliği yaparak Fransızlara karşı savaş açtılar. 9 Ocak 1919’da Millî Kuvvetler Urfa’nın yarısını Fransızlardan aldılar. Kuşatma altında tutulan Fransızlar yiyecek ve cephane sıkıntısına girince 10 Nisan 1920’de şehri boşaltmaya mecbur kaldılar. Kurtuluş Savaşı’ndaki bu başarısından dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1984 yılında Urfa’ya Şanlıurfa unvanını verdi.
Kaynak: T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Açık Öğretim Okulları (Açık Öğretim Lisesi- Meslekî Açık Öğretim Lisesi) İçin Hazırlanan 11. Sınıf Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 1 Ders Notları, Alim ÖZTÜRK, s 134, 2007
BU YAZILARDAN ÜLKEMİZİN KURTULUŞ SAVAŞINDA NASIL SAVUNULDUĞUNA ULAŞILABİLİR...
İLGİLİ YAZILAR...
KURTULUŞ SAVAŞI ÇOCUKLARI FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ...
www.dersturkce.com
2024