SAİT FAİK ABASIYANIK (1906-1954)
Sait Faik bir İstanbul hikâyecisidir. İstanbul’un kalabalık yerlerinde, kenar mahallelerinde, köprü altında, deniz kıyı¬sında, balıkçıların arasında, Tünel'de dolaşan yazar; bura¬larda karşılaştığı insanların yaşamlarını, duygu ve düşün¬celerini yansıtmıştır. Yaşama sevincini ve arzusunu hikâyeleriyle duyurmaya çalışmıştır.
Sait Faik'e göre yazmak kendisi için bir ihtiyaçtır. Sade, özentiden uzak, akıcı ve etkileyici bir üslubu vardır.
Yaşamındaki dağınıklık anlatımına yansımış gibidir. Kimi zaman coşkulu, kimi zaman sade ve yalındır.
Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatında en önemli hikayeci¬lerden biridir. Onun hikâyeleri, Çehov tarzı hikâyenin (du¬rum hikâyeciliğinin) örnekleridir.
Hikâyelerinde çocukluk anılarını, Adalar'da geçen yaşan¬tısını, azınlıkları, İstanbul’un kenar semtlerini, buralarda yaşayan yoksul insanları, balıkçıları anlatmıştır.
Dünyaya bakışını "Bir insanı sevmekle başlar her şey." cümlesiyle özetlemiştir.
Onun hikâyelerinde konu ve olaydan çok değişik zaman dilimleri ve insanların görünümleri ön plandadır.
Deniz, balıkçılar, yolcu vapuru, vapur iskelesi, deniz kıyısın¬daki insanlar onun hikâyelerinde sık rastlanan öğelerdir.
Abasıyanık'ın öykücülüğü üç dönemde incelenebilir: 1936 - 1940 tarihleri arasındaki ilk dönem hikâyeleri, 1948'de Lüzumsuz Adam kitabıyla başlayıp 1952'de yayınladığı Son Kuşlar'a kadar devam eden ikinci dönem hikâyeleri ve bu tarihten vefatına kadar süren, Alemdağ'da Var Bir Yılan kitabındaki öykülerle örneklenebilecek son dönemi.
Sait Faik'in iki romanı vardır; 18 Temmuz 1940 tarihinde tamamlayıp 1944'te yayımladığı Medarı Maişet Motoru ve 1953 yılında yayımladığı Kayıp Aranıyor.
Yazar, ilk romanının toplatılmasının ardından 11 Kasım 1949'da yaptığı bir konuşmada: "Medarı Maişet isminde bir hikâye kitabı çıkarmıştım. Hayatı toz pembe görmüyorum diye mahkeme parası ödedim, üzüntüsü de caba. Kahramanlarım rahat etmek için hapse giriyorlardı. Bütün sebep bu!" dedi.[126] Fethi Naci, Abasıyanık'ın eserden roman değil hikâye kitabı olarak bahsetmesine dikkat çekip, bu sözün rastgele mi yoksa bilinçli mi olduğunu sorguladı.[127] Çünkü bu ilk roman denemesinde Sait Faik'in başarısı tartışmalıdır.[128] Hikâyeye göre daha uzun soluklu bir tür olan, büyük bir "inşa kabiliyeti" gerektiren, uzun süreli ve sürekli bir çalışma sonucunda ortaya çıkan roman türü için Sait Faik'in mizacı uygun değildi.[129] Yazar, bir konu üzerine uzun süre odaklanamıyordu.
Dört bölüm olarak tasarlanmış Medarı Maişet Motoru'nda bölümler birbirinden bağımsızdır ve romanın yapısı tesadüfi ilişkiler üzerine düzenlenmiştir.[130] Yazarın, dikkat problemine bir diğer örnek de iki bölüm boyunca Fahri olarak geçen roman kahramanının adını üçüncü bölümde Necmi olarak anmasıdır. (Bu hata ikinci baskıdan sonra düzeltildi) Abasıyanık, eserde şekle bağlı kalamayıp olayları yer yer keserek okuyucuyu duyguya çektiği için olay örgüsünde bütünlüğü sağlayamadı.[131] Bu çalışma için Tahir Alangu "Aynı çevreye bağlı, zaman zaman karşılaşan kişilerin kopuk hikâyelerinin bir roman bütünlüğünü vermeyecek kadar zayıf bağlantılarla bir araya getirilmesinden meydana gelmiş bir taslak" yorumunu yaptı.[132] Vedat Günyol ise "Sait Faik'in 'Medarı Maişet Motoru' isimli romanı yüzünü fazlasıyla ağartacak bir deneme sayılmaz. Roman birbirini ancak tutan sahnelerden kurulu. Roman, kişilerinden Fahri'nin hayatı gibi birtakım kopuk yarım şeritlerden meydana gelmiş." dedi.
Yazarın ikinci romanı Kayıp Aranıyor, roman anlatım özelliği açısından daha başarılı bulundu.[131] Abasıyanık'ın roman kurgusunda daha dikkatli davranması dikkat çekti. Kadın kahraman Nevin'in erkeksi bir yapıya sahip olmasının sebebinin Nevin'in yazarı temsil etmesi olduğu iddia edildi.[134] Bu eser, Sait Faik'in romancılığı açısından bir aşama olarak kabul edilse bile, roman yazmak için tahammülü ve zamanı olmayan Sait Faik'i bu edebî türde çok ileri aşamalara taşıyamamıştır.[135] Bu açıdan da Sait Faik'in roman denemeleri, "hikâyelerinin uzaması" olarak kabul edilir.[136]
Sait Faik'in şiirleri de öykülerinin havasını taşır.[137] İlk şiirlerini çocukken yazan Abasıyanık, bunları en yakın dostlarından bile sakladı.[135] İlk şiiri olan Hamal, 21 Ocak 1932'de Mektep dergisinde yayınlandı. Ayrıca, yazarın 1928'de Meş'ale dergisine üç şiir gönderildiği bilinmektedir. Yazarın bu şiirlerle birlikte gönderdiği mektuptaki "edebiyatın bir heves, bir arzudan çok bir iç ihtilâlin fışkırması olduğunu bilmez değilim, fakat her heveskâr gibi ben de içimde bir ihtilâl varmış gibi yazı yazdım... Bugün size gönderdiğim, şu yazılar da o günlerin atılmayan, yırtılmayan mahsülü" satırlarından, bu eserlerin ilk şiirlerinden olduğu anlaşılmaktadır.[138] Bu üç eser de biçim ve içerik olarak dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Hece vezniyle yazılmış olan bu şiirlerde, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Necip Fazıl Kısakürek'in etkileri görülmektedir.[139] Sanatçının o dönem yayınlanmayan diğer üç şiiri ise ölümünün ardından Varlık Dergisi'nde çıktı.[140]
Uzun süre şiir yazmaya ara veren Abasıyanık, 1936 tarihinde yazdığı bir makalede gençlik döneminde yazdığı şiirleri de reddedercesine Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaçgibi hece vezniyle şiir yazan şairleri eleştirdi.[141] 1939 yılında ise şiir yayınlamaya tekrar başladı. 1944 yılında Söyleyemiyorum isimli eseri İşte dergisinde çıkana kadar çeşitli dergi ve gazetelerde şiirlerini yayınladı. Şimdi Sevişme Vakti ise sağlığında yayınlanan son şiiri oldu.[142] Aynı isimli şiir kitabı 1953 yılında çıktı.
Öykü alanında belirli bir seviyeye ulaşmış, kendi özgün dilini oluşturmuş bir sanatçının, edebi yaşamının belirli bir döneminde şiire dönerek şiir kitabı yayınlamasının riskli bir teşebbüs olduğunu belirten Mehmet Kaplan, yazarın bu geçişte başarılı olduğunu belirttikten sonra "şiirlerinde de o orijinal şahsiyetinden hiçbir şey kaybetmemiş, bilakis daha fazla kendi kendisi olmuş. Burada onu en öz tarafıyla karşımızda buluyoruz" dedi.[143] Abasıyanık'ın şiirlerindeki dize yapısı ve biçim sorunu çeşitli eleştiriler alsa da, edebiyatçılar şiirlerinin de güçlü olduğu ve yazarın şiirleriyle sanat bütünlüğünü bozmadığı konusunda hem fikirdir.[137][144]
Sait Faik, içlerinde Mengü Ertel, Ayfer Feray ve Özdemir Asaf'ın bulunduğu bir grup arkadaşıyla bir film şirketi kurma teşebbüsünde bulundu.[145] Plana göre kurulacak şirkete girmek için biner liralık bir ortaklık payı verilecek, Sait Faik senaryolaştırılacak üç öykü yazacak ve Mengü Ertel de filmleri çekecekti. Abasıyanık, Burgaz Film Şirketi'nin stüdyosunun Şişli'deki apartmanının üst katı olmasına karar vermişti.[145] Fakat, aynı dönemde yazar hastalanarak hastaneye yatırıldı ve bu plan gerçekleştirilemeden hayatını kaybetti. Abasıyanık'ın daha önceleri de film çekmek istediği biliniyordu. Fikret Ürgüp, Alemdağ'da Var Bir Yılan kitabındaki ilk üç öyküdensürreal bir film çekme planları olduğunu yazarın vefatından sonra anlattı.[146]
Sait Faik Arşivi'ndeki müsveddeler arasında ise iki tiyatro oyunu taslağı vardır.[147] Bu oyunlardan ilkinin ismi Saül'dür ve çeviri olduğu düşünülmektedir. İkinci oyunun ismi ise Hıfzısıhha'dır ve yazarın Grenoble'da kullandığı Fransızca gramer defterinin arkasına yazılmıştır.
Yazarın ilerleyen yıllarda Sabahattin Kudret Aksal, Cahit Irgat gibi arkadaşlarına ortaklaşa bir tiyatro oyunu yazmayı teklif ettiği bilinmektedir.[148] Fakat bu plan da hiçbir zaman gerçekleşmedi. Recep Bilginer'e göre yazar bir sohbetleri esnasında, üslubunun oyun yazarlığına müsait olduğunu ancak uzun yazmaktan hoşlanmadığını söyledi
Sait Faik Fransızcadan çok sayıda çeviri yaptı.[150] Çevirideki serbest tutumu sebebiyle çalışmaları bir tür uyarlama kabul edilen sanatçının André Gide, Liam O'Flahertygibi yazarların eserlerinden yaptığı bu çevirilerin bir kısmı uzun süre kendi eseri sanıldı ve çeviri oldukları daha sonraki yıllarda ortaya çıktı.[150] 2 Mayıs 1948 ile 25 Mayıs 1948 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan Müthiş Bir Tren, Ecel Altı, Saadet, Bir Eşek Hikâyesi, Diş Ağrısı, Çiviler, Gümüş Saat ve Venüs'ün Sevgilisi gibi çeviri öyküleri daha sonraki yıllarda kitaplaştırılarak Müthiş Bir Tren ismiyle yayınlandı.[151] Müthiş Bir Tren ve Gümüş Saat yazarın ölümünden sonra 1954 yılında yayınlanan Az Şekerli isimli öykü kitabına kendi eserleriymiş gibi alındı, daha sonra bu hata düzeltildi.[151]
Ayrıca Georges Simenon'un L.homee qui Regarde Passe les Trains isimli romanını Gece Yarısı Trenleri olarak çeviren Sait Faik, bu eseri 1 Aralık 1949 ile 27 Temmuz1950 tarihleri arasında Yedigün Dergisi'nde yayınladı.[152] Yazarın bu çevirisi 1954 yılında Varlık Yayınları'ndan Yaşamak Hırsı adıyla çıktı
Seçme bibliyografi
Hikâye kitapları
|
Şiir
Roman
Çeviri
Röportajları
|
SON KUŞLAR HİKAYESİ ÖZETİ
Son Kuşlar (Sait Faik Abasıyanık)
Adalarda kış kendini göstermeye başladı. Herkes, kış için hazırlıklar yapıyor. Ben tembelliğim, hep kaçanı kovalayan huyumla, yazın peşindeyimdir… Şimdi bu kır kahvesinde bunun için bulunuyorum. Durmadan uçak sesleri geliyor. Vaktiyle bu Ada’ya bu zamanda kuşlar uğrardı. İki yıldır gelmiyorlar. Belki de, ellerinde ökselerle kuşları avlayanlar yüzünden, gelmekten vazgeçtiler.
Komşumuz Konstantin Efendi vardı. Pek de mütevazi idi. Ancak, kuş mevsimi geldi mi canavar kesilirdi. Kuşları görünce, “bizim pilavlıklar geldi” derdi. Mahallenin çocuklarını başına toplar, onlarla beraber, küçücük hayvanları avlardı..
Ne zamandır kuşlar gelmiyor. Nesilleri tükenecek gibi. Kim îilir her mahallede kaç tane Konstantin Efendi var?
Kuşları boğdular, çimenlere söktüler…
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim İçin değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak, îenden hikâyesi.
www.dersturkce.com
2024