SIĞIRCIK KAYASI
(Dinleme Metni)
Koca dağ, dipten doruğa sığırcık kaynıyordu.Sevimli ala sığırcıkların kimi konuyor,kimi kalkıyordu. Şamataları yeri göğü tutmuştu.Taşların dibi, otların arası yumurtabezeliydi. Sarı, kocaman ağızları, tüysüz, şişkarınlarıyla yavrular vardı. Temmuz sıcağınınyakıcılığında annelerinin kanat serinliğiniarıyorlardı.Hasan Ağa öfkeli, adamlarını çağırdı.Çatal kapılı konağın avlusuna yürüdü. Kabapaltosunu savurarak tuz taşına tırmandı.Yönünü Sığırcık Kayası’na dönüp küt parmağınıhavaya dikti:– Şu parmağımın gösterdiği yeri görüyormusunuz?Adamları tetikte:– Görüyoruz ağam! diye seslendiler.– O zaman ağzınızı kapayın, gözünüzü açın.Sesime kulak verin. Anlıyor musunuz? SığırcıkKayası’nda tek sığırcık sesi duymayacağım!Adamları şaşkın bakınırken o:– Ne bu be? Dağda davarıma, ovada ekinime,evimde bana rahat yok. O pis, işe yaramazyaratıkları kovalayıp kaçıracaksınız.Anladınız mı?Adamların yine tümü birden:– Anladık, diye çığrıştılar.Sığırcıklar şafak şarkısına başlarken onlarda havaya ateş etmeye başladılar. Her silahsesiyle sığırcıklar ürküp kaçışıyordu.Bu olay köylüleri de şaşırtmıştı. Koskocaağa, yumruk kadar sığırcıklardan ne istiyordu?Kimseye bir zararı olmayan kuşlara düşmanlıkniyeydi?
Köyün yaşlılarından Hüseyin dede, Sığırtmaçİsmail, öğretmen ve birkaç kişi daha kalkıpyürüdüler. Ürkek, ağanın kapısını çaldılar.Hasan Ağa, kuş tüyü minder ve halı yastıktataş kesilmişti. Hüseyin dede, Sığırtmaçİsmail, öğretmen, durmayıp dil döküyorlardı.Sonunda iri kehribar tespihi şakırdadı. Kalınboynundan, kırmızı kılsız döşüne doğru kaynarbir ter yürüdü. Gözleri yuvasındadöneledi:– Ülen siz kim oluyorsunuz da bana akılveriyorsunuz? Benim aklımın sadakası sizinsürünüze yeter. Ne cesaretle karşımda konuşuyorsunuz?Bu ne kendini bilmezlik? Bu nepatavatsızlık haa?Köylüler suspus oldular.Sonuçta yine ağanın dediği oldu. Sonundacan tatlı geldi. Bir akşamüstü kürem küremuçup gittiler. Geride avuç avuç sıcak yumurtalarve kabuğundan çıkmış yetim yavrularbıraktılar.Sığırcıklar çok uzağa gitmemişti. Hemenbir köy ötede, Kuşkonmaz Dağı’nın çıplakyamaçlarına konmuşlardı. Buradan eski yurtları,canlarından birer parça bıraktıkları SığırcıkKayası’nı da görebiliyorlardı.Kuşkonmaz Dağı’nın eteğinde Kuruöz köyüvardı. Kuruöz, kendi hâlinde, küçük ve yoksulbir köydü. Ala sığırcıkları çıplak dağlarındagörünce sevindiler. Çevredeki pınarların,kuyuların önüne birer yalak oluşturup kuşlarınsu içmelerine yardımcı oldular. Şelek şelekot, testi testi su taşıyıp yeni konuklarının yurtyuva tutmalarına katkıda bulundular.Böylece günler, aylar geçti. Derken ekinleryetti. Çiftçiler, biçtikleri sapı bir uçtan harmanyerine çekmeye durdular.O gün ikindiye yakın hava karardı. Görülmüşşey değildi bu. Sanki gündüzleyin geceolmuştu. Gölgeler iyice koyulaştı. Gökyüzünekara bir sac gelip kapandı. Yazıda yabanda çalışanlar korkuyla evlerine doğru adımlarınısıklaştırdılar. Başlarına gelecek felaketin,“dolu” olacağından korkuyorlardı.Ağanın köyü olan Çağırkan’ı kötü bir haberyaladı: “Çekirge bulutu Kale Gediği’ni aşmış,köye doğru geliyor. Geçtiği yerde tek yeşil dalbırakmıyor.” diye. Bu korkunç tufanı dahaönce yaşamış olan yaşlılar, ellerini göğe açmışdua ediyorlardı: “Tanrı’m çoluk çocuğumuza,ağızsız dilsiz hayvanlarımıza acı, kışın tümümüzaçlıktan kırılırız...”Ertesi gün tan yeri ağarırken köylüler dışarıdöküldüler. Çevrede uçup gidemeyen, ölençekirge yığınları vardı. Her yan, yangın yerinedönmüştü. Ağaçların kabukları bile soyulupyenmişti. Dünkü yemyeşil dallar, bugün birersevimsiz kuru çubuktular. Oysa Kuruöz köyüneçekirgeler hiçbir zarar verememişti. Çünkü alasığırcıklar Kuruöz’ü ordu olup korumuştu.
Hasan KIYAFET
Bu Metnin Ses Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız...
ALINTI...
www.dersturkce.com
2024