Türkiyede Soyu Tükenen ve Tükenmekte Olan Canlılar 2023-2024




Türkiyede Soyu Tükenen ve Tükenmekte Olan Canlılar



Ekleyen: DersTurkce.COM | Okunma Sayısı: 2534

KIZIL GEYIK (Cervus elaphus)

 Genis yaprakli ve karisik – bataklikli ormanlari sever. Igne yaprakli  ormanlarda da yasayabilir. Yaz aylarinda ormanlarin üst sinirlarina  hatta yaylalara kadar çikarlar. En çok görüldükleri yerler Istranca  ormanlari ile Adapazari, Bolu, Kastamonu ve Sinop’un ormanlik  bölgeleridir. Yanisira Ankara (Kizilcahaman, Beypazari, Nallihan), Afyon  (Akdag), Kütahya, Manisa, Denizli, Kahramanmaras (Binboga daglari),  Artvin, Toros daglari (Akseki – Beysehir kesimi), Cudi dagi,  Kigi-Hozat-Solhan daglarinda görülürler. Bos vakitlerinde futbol ve  televole muhabbeti yaparlar. Genis yayilislarina ragmen sayilari çok  azalmis ve birçok bölgede soylari tükenmeye yüz tutmustur.

 

 ALAGEYIK (Cervus dama)

Akdeniz bölgesindeki alt kismi makilerden olusan kizilçam ormanlarinda  yasarlar. Yasam alanlari Akdeniz’in Anadolu’daki tüm kiyilari ile Izmir  civari ve Gönen’dir. 1950 yilina kadar Kesan-Enez arasinda ve  Semdinli’nin Rubanuh bölgesinde de yasadiklari bilinmektedir. 1960  yilindan sonra ülkemizde yok olma asamasina gelmisler; neyse ki alinan  önlemler ve bunlarin basarili uygulanmasi sonucunda “yirtmislardir” 1966  yilinda Antalya – Düzlerçami’nda saptanan 7 adet alageyik koruma altina  alinmis ve 2000 yilinda sayilari 500′ü asmistir. Halen Düzlerçami  Üretme Istasyonu’nun yanisira Akyaka’da da (Ula – Mugla) bir üretme  istasyonu bulunmaktadir. Alageyige çok az da olsa Manavgat, Tasagil,  Çatalan Ormani (Adana) ve Aksu vadisinin üst kisimlarinda da  rastlanilmaktadir.

SIGIN (Cervus dama mesopatamica)

  Hakkari ve civarindaki daglik bölgelerde yasayan küçük bir geyik  türüdür. Kökeni Luristan (Iran) bölgesidir. Avlanmalari yasak olmakla  birlikte eti ve postu çok makbul oldugu için ciddi tehlike  altindadirlar. Dogal popülasyonlari ülkemizde çok azalmis durumdadir.

YABANKOYUNU (Ovis orientalis anatolica)

 Endemik (tek bir bölgeye özgü) bir türdür. Dünyada sadece ülkemizde,  Orta Anadolu’da yasamaktadir. 1950 yilina kadar Ankara (Nallihan),  Eskisehir (Sivrihisar), Afyon (Emir daglari) ile Konya ve Karaman’in  daglik bölgelerinde yasiyorlardi. Bugün ise sadece Bozdag / Konya’da  42.000 hektarlik alanda koruma altinda yasamaktadirlar.

ÇENGELBOYNUZLU DAG KEÇISI (Rupicapra rupicapra)

 Dogu Karadeniz ve Dogu Anadolu’nun daglik-sarp bölgelerinde (Kaçkar,  Munzur, Tendürek ve Süphan daglarinda, Erzurum ve Bingöl arasindaki  engebeli bölgede, Tekmen ve Eleskirt bölgelerinde) yasarlar. Çok ürkek  ve çevik hayvanlardir. Dogal popülasyonlari gittikçe azalmaktadir. 

 CEYLAN (Gazelle subgutturosa) 

1950&;lere kadar Güneydogu Anadolu’da çok yaygin olarak yasiyorlardi.  Bugün dogal popülasyonlari tükenmistir. Sadece Ceylanpinar Devlet Üretme  Çiftligi (Urfa) sahasinda ve koruma altinda yasamaktadirlar.  (Cumhuriyetin ilk yillarinda Mekteb-i Mülkiye, yani bugünkü SBF,  Istanbul’dan Ankara’ya tasinmis. Okula gelen Urfali ögrencilerden biri  yaninda bir de ceylan getirmis. Tüm ögrenciler bu durumu sempatiyle  karsilamislar ve ceylani sahiplenmisler. Ceylan, okulun çevresindeki bos  araziyi hiç yadirgamamis; buralarda gayet mutlu-mesut yasamis. Sokak  köpeklerinden ürktügünde seke seke yurtlarin oldugu binanin -bugünkü  Sütunlu Salon- bahçesine kaçiyormus. Bilmeyenler için söylüyorum; sözünü  ettigim yer bugünkü Cebeci’dir)

KUNDUZ

20. yüzyilin  baslarina kadar Suriye siniri civarinda ve Habur çayi, Yukari  Kizilirmak, Karasaz ve Sultansazligi’nda görüldügüne dair kayitlar  vardir. 1959 yilinda Körsulu çayinda (Kahramanmaras) bir tane vuruldugu,  1963 yilinda ise Ceyhan yakinlarinda 3 tane vuruldugu ve 1 tane canli  yakalandigi bilinmektedir. Yukarida belirtilen bölgelerde halen çok az  sayida yasadigi sanilmaktadir. Çogu kisi tarafindan susamuru ile  karistirilmaktadir.

SU MAYMUNU (Myocastor coypus)

Anavatani Güney Amerika olmakla birlikte kürkleri için 20. yüzyil  baslarinda Avrupa’ya getirilmis ve çiftliklerden kaçan bireyler zamanla  çogalarak dogal yasamin bir parçasi olmuslardir. Iri ve hantal  hayvanlardir. Boylari 60 cm, agirliklari ise 7-9 kilo kadar olabilir.  Bataklik bölgelerde yasarlar. Meriç ve Tuna nehirlerinde az sayida  yasadiklarina dair kayit vardir.

 OKLUKIRPI (Hsytrix indica)
 Akdeniz, Ege ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde yasarlar. Popülasyon  yogunluklari çok düstügü için yok olma sürecine girmislerdir.  Avlanmalari yasaktir. Dogal düsmanlari azdir; buna karsilik çingeneler  tarafindan kocakari ilaci yapiminda kullanildiklarindan ve etleri de  yine bunlar tarafindan yendiklerinden dolayi büyük kayiplar  görmektedirler.

 YUNUS BALIGI

Ülkemiz denizlerinde en çok  görülen tür “Siyah Yunus”dur. Deniz kirliliginden ve yasadisi  avlanmalarindan dolayi sayilarinin hizla azaldigi bilinmektedir.
 “Yuvarlakbasli Yunus” ve “Beyazburunlu Yunus”tan da ülkemiz sularinda çok az sayida bulunmaktadir.
 Tüm yunus türlerinin avlanmalari yasaktir. Ancak aglara verdikleri  zararlardan dolayi balikçilar tarafindan sürekli olarak tüfekle  vurulmaktadirlar.

 

VAŞAK (Felis lynx)

Kayalik ve ormanlik bölgelerde yasarlar. Çok  yirtici hayvanlardir; tavsan, geyik, keçi ve kemirgenlerin yanisira  herçesit evcil hayvana da çekinmeksizin saldirirlar. Diger kedilerin  aksine yiyeceklerinden daha fazla birey öldürürler. (Sadece uçanlar ve  kaçanlar kurtulurlar) Çanakkale, Kastamonu, Artvin, Siirt, Hakkari,  Bitlis, Bingöl, Izmir, Mugla, Antalya ve Bolu’da halen görüldüklerine  dair kayitlar vardir. Yasayla korunmalarina ragmen çok degerli olan  postlari için kaçak olarak avlanirlar. Sayilarinin çok azaldigi tahmin  edilmektedir. (Ben diyim 500, siz diyin 1000 tane)

Bir alt tür  olan ve sadece Dogu Karadeniz bölgesinde -bir zamanlar- bulunan “Benekli  Vasak”tan uzunca bir süredir haber alinamamaktadir. (Oglum Benekli  Vasak. Eger hala yasiyorsan, sakin sesini çikarma! )

Baska bir alt  tür olan “Step Vasagi” ise daha kalender bir hayvandir. Orman ve agaç  diye tutturmaz; kaya kovuklarinda ve inlerde de yasayabilir. Diger  akrabalarina nazaran daha ufak tefek olduklarindan dolayi tavsanlarla ve  kemirgenlerle yetinirler. Izmir, Mugla, Antalya, Adiyaman, Adana,  Kahramanmaras ve Malatya’da nadir olarak bulunduklarina dair kayitlar  vardir.

Daha baska bir alt tür olan “Bataklik Vasagi” ise, adindan  da anlasilacagi üzere, sulak bölgelerdeki dikenlikler, çaliliklar ve  kamisliklar arasinda yasar. Orta büyüklükte bir köpek iriligindedirler.  Su kuslarinin, tavsanlarin, farelerin ve diger kemirgenlerin korkulu  rüyasidirlar. Belesçi bir tabiatlari vardir; tilkilerin ve porsuklarin  yuvalarina sahiplenirler. Izmir, Mugla ve Antalya’nin bataklik  bölgelerinde; buralardaki nehir ve göl kenarlarinda; Göller Bölgesi ve  Sultansazligi bölgelerinde numunelik olarak az sayida yasamaktadirlar.  Soylari tükenmeye yüz tutmus olup yasayla korunmaktadirlar.

 “Arap  Vasagi” ise ülkemizin Iran ve Irak sinirina yakin bölgelerindeki sulak  ve agaçlik alanlarda yakin zamana kadar yasiyordu. Suriye ve Irak’ta  hala az sayida da olsa yasiyorlarmis. Allah onlara uzun ömür versin  artik…

Tüm vasak türleri olaganüstü hareketlidirler. Görme ve koku  alma duyulari çok gelismistir. Kisa mesafede iyi kosarlar, çok iyi  siçrarlar ve yüzerler. Ayrica çok iyi kafa ve uçan tekme atarlar.  Prensip olarak yalniz yasarlar; ancak büyük avlar için sürü kurduklari  da nadiren olur. Bununla birlikte insanlara karsi bir terbiyesizlikleri  görülmemistir. Bilakis, insanlar Iran ve Hindistan’da vasaklari av için  kullanirlar.

LEOPAR = PARS = PANTER (Panthera tulliana)

Çok  degil, 100 yil öncesine kadar ülkemizde çok sayida yasiyorlarmis.  Trakya, Kuzey Marmara ve Dogu Karadeniz hariç bütün bölgelerimizde  yasadiklarina dair kayit ve gözlemler bulunmaktadir. Halen Güney Ege,  Bati Akdeniz ve Hakkari’de zaman zaman görülmekte olduklarina dair  duyumlar alinmaktadir. Zaman zaman yerel pazarlarda satisa sunulan  postlar görülebilmektedir. Avlanmalari yasaktir; ancak is isten geçmis  gibi görülmektedir. Ülkemizde son olarak 17 Ocak 1974 tarihinde  Beypazari’nin (Ankara) Bagözü köyü yakinlarinda bir tane görülmüs ve  köylülerce vurularak öldürülmüstür.

 HAZAR KAPLANI (Panthera tigris virgata)

 Hint, Çin, Sumatra ve Sibirya kaplanlarina nazaran daha küçüktürler.  Küçük dediysem yanlis anlamayin, yine de vurdu mu devirirler. Geyik,  yaban sigiri, yaban keçisi ve bunlardan küçük her canliyi yalayip  yutarlar. On metreye kadar siçrayabilir, agaçlara çikabilir ve  yüzebilirler. Amuda kalkabilir ve ters takla atabilirler. Estetik  yaratiklardir; bence aslandan daha kral bir hayvandirlar. Orman, savan  ve kayalik yerlerde bulunurlar. Kökenleri Hazar Gölü çevresi, Iran ve  Afganistan’dir. Buralarda hala az da olsa bulunurlar. Ülkemizde ise  Siirt ve Hakkari illerinde (Sirnak, Uludere ve Çukurca arasindaki  üçgen), Irak sinirindaki daglarda ve vadilerde yakin zamanlara kadar  bulundugu anlasilmaktadir. Son olarak Subat 1970′de Hakkari’de (Uludere)  Sehit Sen isimli bir köylü tarafindan 122 cm. gövde uzunlugunda bir  erkek birey vurulmustur. Bu kaplanin postu 3 yil sonra yörede bitki  arastirmalari yapan Istanbul Üniversitesi Eczacilik Fakültesi ögretim  üyesi Prof. Dr. Turhan Baytop tarafindan Istanbul’a getirilmistir. (Ali  Üstay Kolleksiyonu) Prof. Baytop bu bulgusunu 1974 yilinda Münih’teki  “Saugetierkundliche Mitteilungen” isimli bilimsel dergide yayimlamis ve  makalesinde daha önceki yillarda da Uludere ve Sirnak bölgelerinde 8  adet kaplanin vuruldugunu köylülerden duydugunu yazmistir. Bu tarihten  sonra hiç görülmemistir. 33 yildir görülmemesi hayra alamet olmasa  gerektir. Bununla birlikte bölgenin kirsalinda yasayanlar tarafindan  hala görüldügü kimi zamanlar ihbar edilmektedir. Kuzey Iran’in Türkiye  sinirina yakin olan bir bölgesinde zoolog Paul Joslin tarafindan 1974  yilinda bulunan 17 cm. genisligindeki ayak izi gözönüne alinirsa bu  ihbarlarin dogru olabilecegi düsünülebilir.

IRAN ASLANI (Panthera leo persica)

“Iran Aslani”, aslan familyasinin en batiya ulasmis alt türüdür. 13.  yüzyil baslarina kadar ülkemizde, özellikle Orta, Dogu ve Güneydogu  Anadolu’da çok sayida yasamislardir. Suriye sinirinda 1905 yillarinda  görüldügüne dair kayitlar vardir. Bu tarihlerden itibaren hiç  görülmedikleri için ülkemizde soylarinin tükenmis olduklari kabul  edilmektedir.

ÇITA (Acinonyx jubatus)

 Ülkemizde (özellikle  Güneydogu Anadolu) geçen yüzyilin sonuna kadar makul sayida bulundugu  bilinmektedir. Nitekim, Anadolu ve Ortadogu’da zoolojik arastirmalar  yapan Sir Danfors, Birecik’in (Urfa) güneyinde bir yerel seyhin  kendisine canli bir çita hediye ettigini notlarinda belirtmektedir.  (Sene 1879) Ayrica 15, 16 ve 17. yüzyillara ait, padisahlarin av  sahnelerini gösteren minyatürlerin bir çogunda av için yetistirilmis  boynu tasmali çitalar görülmektedir. Yari çöl, açik çayirlik ve küçük  çaliliklarla donatilmis alanlarda yasayan çitalarin ülkemizde soylarinin  tamamen tükendigi anlasilmaktadir.

 YABAN KEDISI (Felis silvestris)

 Evlerimizde mincikladigimiz kedilerin ormanlarda yasayan akrabalaridir.  Bunlari minciklamak pek mümkün degildir; zira yanlarina kimseyi  yaklastirmazlar. Türkiye’nin kuzeyindeki ormanlarda; daha az miktarda da  bati ve güneyde yasarlar. Agaç ve kütük kovuklarinda ve kaya  yariklarinda barinir; tavsanlari ve kemirgenleri avlarlar.

AKDENIZ FOKU (Phoca monachus)

 Akdeniz ve Karadeniz’de yasayan tek fok türüdür ve sayilari çok  azalmistir. Akdeniz’de en fazla ragbet ettikleri ülke Türkiye’dir.  Kariyi, pardon karayi severler. Dinlenmek ve uyumak için karaya  çikarlar, karada aga-nigi yaparlar ve karada dogururlar. Arada sirada da  ayip olmasin diye denize girerler. Denizde olduklarinda genellikle sarp  ve ulasilmasi zor magara ve kayaliklarin yöresini tercih ederler. Her  çesit balik ve ahtapot yerler. Aglara zarar verdikleri ve aglardaki  baliklari lüpledikleri için balikçilar tarafindan pek sevilmezler.  Uluslararasi koruma altina alinmislardir. Ülkemizde en çok görüldükleri  yer Foça’dir. Yanisira Antalya, Mugla ve Içel sahillerinde de  görülürler. Karadeniz’de son kayit 1987 yilinda Karadeniz Ereglisi’nden  verilmistir. Balikçilar tarafindan sürekli katledildiklerinden dolayi;  bunu yanisira yasam alanlarinin turizme açilmasindan ve çevre  kirliliginden ötürü soylari tükenme tehlikesi içindedir.

 ASYA YABAN ESEGI (Equus hemionus)

Yukari Mezopotamya kökenli bir hayvandir. Asur, Babil ve Sümer  devletleri tarafindan askeri amaçlarla kullanilmislardir. Yine bunlar  tarafindan Afrika Esegi (Equus africanus) ile çiftlestirilerek “evcil  esek” elde edilmistir. Ortaya çikan bu güçlü ve dayanikli hayvani  tarimda kullanarak zengin bir uygarlik kurabilmislerdir. Bugün genleri  evcil eseklerle karismis olmakla birlikte Irak ve Iran sinirina yakin  yari sulak bölgelerde dogal popülasyonlarinin yasayabildigi  düsünülmektedir

 AFRIKA ESEGI (Equus africanus)

M.Ö. 6000  yilindan itibaren Nil Vadisi’nden Arabistan’a ve Anadolu’ya, oradan da  Avrupa’ya yayilmistir. Ekonomik degeri yüksek oldugu için insanlar  tarafindan hep aranan bir hayvan olmustur. Güçlü ve dayanikli bir hayvan  oldugundan dolayi tarimda ve ulastirmada kullanilmislardir. Seker ve  protein açisindan çok zengin olan sütü tarih boyunca degerli bir içecek  olmustur. Derisi parsömen yapiminda kullanilmistir. Eti günümüzde bile  Ortadogu’da bazi topluluklar tarafindan sevilerek yenmektedir. Gözleri  sairlere ilham kaynagi olmustur. Soylari tükenme tehlikesiyle karsi  karsiyadir. Popülasyon yogunluklarini en yüksek ülke olan Somali’de  korunma altina alinmislardir. Güneydogu Anadolu bölgemizde nadir olarak  bulunabilecegi tahmin edilmektedir.

YABANI AT (Equus przewalskii)

 Kökeni Mogolistan’dir. M.Ö. 4000 yillarinda Mezopotamya ve Çin’de  evcillestirilmis ve buradan da Avrupa’ya yayilarak insanogluna büyük  yardimlarda bulunmustur. Fazla yagmur aldigi için çok agirlasan ve tarim  yapilmasi çok güç olan Avrupa topraklarinda atin ve sabanin birlikte  kullanilmasi ile “ürün patlamasi” olmus ve böylece insan nüfusu belli  bir miktarin üzerine çikabilmistir. Bugün sayilari serbest dogada çok  azalmistir; genleri evcil atlarla karismis oldugundan dolayi zoolojik  özellikleri tam olarak belirlenememektedir. Bir alt tür olan ve “Tarpan”  ismi verilen “Avrupa Yabanati” Güney Rusya’da yasamis; ancak 1876′dan  beri soyu tükenmistir. Yabani atlarin günümüzde sadece hayvanat  bahçelerinde örnekleri bulunmaktadir. Arada sirada ülkemizde görüldügü  ileri sürülenlerin “Yaban Esegi” olma olasiliklari yüksektir. Bununla  birlikte Iç Anadolu’nun güneyi ile Dogu ve Güneydogu Anadolu  bölgelerinde az da olsa bulunma olasiliklari kabul edilmektedir.

 




 Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece dersturkce.com'a aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten dersturkce.com sorumlu değildir.İLETİŞİM:dersturkcem@gmail.com
    casibomJojobetjojobetCasibom GirişJojobet Giriş YapcasibomCasibomHoliganbet GirişMeritkingMarsbahisBets10
    Sitemiz hiçbir şekilde kar amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.