Bir kır faresi ile bir kent faresi arkadaş olmuşlar. Çok da iyi anlaşıyorlarmış.
Kent faresi, arkadaşı kır faresini yemeğe davet etmiş.
— Bu akşam bize gel, demiş. Sana bir güzel ziyafet çekeyim. Dilediğince ye. Miden
bayram etsin.
Kır faresi çok sevinmiş bu davete. Kırda yiyemeyeceği yemekleri yiyeceğini düşünmüş;
baklava, börek geçmiş kafasından.
Gerçekten de öyle olmuş. Kent faresinin ziyafet sofrası çok güzelmiş. Ne dilersen
varmış. Bir kuş sütü eksikmiş. Kır faresi çatalı almış, böreğe tam batıracakken
kent faresi feryadı basmış:
— Aman gürültü yapma kardeş! Biri geliyor.
Apar topar koşmuşlar deliğe. Betleri benizleri atmış. Kül gibi olmuş yüzleri. Soluk
soluğa kalmışlar.
Kır faresi sormuş:
— Kedi mi?
— Olabilir.
— Yoksa insan mı?
— Olabilir.
Korkuyla, heyecanla beklemişler. Sonra sesler kesilmiş. Yeniden çıkmışlar delikten.
Kent faresi:
— Kusura bakma kardeş. Burada bazen böyle oluyor işte. fiimdi hiçbir tehlike
yok. Buyur yemeğimizi yiyelim, demiş. Ama kır faresinin tüm iştahı kaçmış birdenbire.
— istemem, demiş. Eksik olsun. Böyle korku içinde bal börek yiyeceğime, hiçbir
şeyden korkmadan kuru ekmek yerim, daha iyi. iyisi mi haydi bize gidelim. Bizi
kimse korkutamaz. Ne kedi ne insanoğlu. Yalnız benim soframda seninki gibi her
türlü yiyecek olmaz. Acı soğan, kuru ekmek yeriz. Ama özgürce, korkusuzca.
La FONTAiNE (La FONTEN)
www.dersturkce.com
2024