ÖĞRENCİLERİME MERHABA
Öğrencilerime Merhaba,
Merhaba geleceğe, güzelliğe, umuda...
Sevgileri yarınlara bıraktınız ,
Çekingen, tutuk, saygılı...
Bu mektubu kaleme almadan önce, sizlere neler yazmalıyım ya da yazabilirim diye çok düşündüm; ama önceden plânlamakla olmuyor. Bakalım duygu ve düşüncelerim nerelere götürecek beni ve sizi...
Buraya-Karadiken'e-öğretmenliğimin beşinci yılında geldim. Televizyondakileri ve resimleri saymazsanız hayatımda ilk kez bir köy görüyordum. Tarsus'tan buraya gelinceye kadar yol kenarına, tozlu tepelerin ardına kurulan, her birinde ayrı ayrı yaşamların, umutların olduğu köyleri, insanların yaşamlarını sürdürebilmek için bir çocuğa bakar gibi özenle baktıkları bağları, toprakları; kısaca, yaşadığım yerden en fazla yarım saat uzaklıktaki; ama yıllar sonra keşfettiğim güzellikleri, dikkat, merak, şaşkınlık karışımı bir duygu ile biraz da garipseyerek izledim.
Karadiken'e yaklaştıkça heyecanlanıyordum. Karadiken'e yaklaşmak size yaklaşmak demekti.
Okulun ilk günü...
Öğrencilerimi çok merak ediyordum. Acaba onlarla -Çankırı'daki gibi- kaynaşabilecek, onların sevinçlerini, mutluluklarını, dertlerini paylaşabilecek, onların Pelin Öğretmeni değil, Pelin ablaları olabilecek miydim?
Ve siz, sizlerle karşılaşmaktan garip bir his duyuyorum. Öğretmenliğimin ilk yılı, ilk dersi gibi. İlk öğrencilerimmişsiniz gibi. Neden böyle hissediyorum acaba?
Kendimi size tanıtıyorum. Konuşmaya başlıyorum. Hiç tepki vermiyorsunuz. Sizin tepkisizliğiniz beni sarsıyor. Neyse, bu ilk karşılaşma, olağandır deyip, kendimi teselli ediyorum.
Zaman ilerliyor. Teneffüslerde, öğle aralarında sizlerle birlikte olmak istiyorum. Sadece ders anlatmak, cümlenin öznesini, yüklemini buldurup tür belirlemek bana yetmiyor. Sizlerle bütünleşmek, sizin aranıza girmek, arkadaşınız olmak istiyorum; ama hayır, olmuyor, o gönül bağını bir türlü kuramıyorum. Kalbinize, gözlerinize kilit vurmuşsunuz, açmama izin vermiyorsunuz bu kilidi. Aramızda demirden bir perde var ve ben o perdeyi eritmek istiyorum. Neyle mi?Sevgimle, sevginizle...
Fırsat buldukça sizlerle konuşuyorum. Neden böyle uzak olduğunuzu soruyorum. Bana alışamadığınızın farkındayım diyorum. İçimi döküyorum size.
Evet, diyor Sultan. "Evet öğretmenim. Şimdiye kadar, dersimize bayan öğretmen hiç girmemişti, başlarda sizden biraz çekindik, bağırdığınız zamanlar korktuk; ama şimdi yanıldığımızı anladık..."
Cevabı beni şaşırtıyor. Benden korkmak .Öğrencilerimi korkutmak, en son düşüneceğim, hatta hiç düşünemeyeceğim bir davranış. Evet, haklısınız bağırıyorum ve sizden ÖZÜR DİLİYORUM, binlerce kez ÖZÜR DİLİYORUM.
Aylar geçiyor. Birbirimize alışıyoruz, ufak tefek itiraflar, açılmalar başlıyor. Sizler konuştukça kendimi de eleştiriyorum. Bazılarınız beni kırmak için ağır konuşuyorsunuz. Sözleriniz beni yaralıyor. O zaman sizi Çankırı'daki öğrencilerimle kıyaslıyor ve size sitem ediyorum kendimce; ama bunu belli etmiyorum, sadece dinliyorum.
Sizlerle konuştukça size yaklaştığımı, sizin beni tanımaya çalışarak kabullendiğinizi görüyorum.
Şimdi.
Şimdi, her şey çok güzel. Sizlerle dost olduk, sizler değiştiniz. Kimbilir belki ben de değiştim. Çok mutluyum, sizi kazanmanın mutluluğu bu.
Artık, Figen, arkamdan konuşmuyor;
Artık, Arzu, kabuğundan çıktı;
Artık, Nail -az da olsa-sohbetlere katılıyor;
Artık, Münire, ağlamıyor;
Artık, Sultan,Gülsüm boş gözlerle bakmıyor;
Artık, ........
Siz.
Benim hepsi birbirinden güzel
Kardelenlerim,
Hayallerim, gerçeklerim,
Kardeşlerim,
ÖĞRENCİLERİM,
İnanın
SİZİ SEVİYORUM
www.dersturkce.com
2024