Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşı Anılarından Örnekler 2023-2024




Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşı Anılarından Örnekler



Ekleyen: Ziyaretçi | Okunma Sayısı: 258

Yenilseydik Sorumlu Ben Olacaktım!

Bir aralık konu İstiklâl Savaşı’na geldi. Dikkat ettim, Binbaşılar dahil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, –bir gün önce olmuş gibi– hatırlıyordu. O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi. Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti.

Var olmak ya da olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı. 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi. Böyle bir dramı, hem yazarı, hem baş aktörünün ağzından dinlemek müstesna bir mutluluktu. O anılar Ata’yı coşturdukça coşturuyordu. Anlatmalarında abartma yoktu. Ama bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti ki, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk. Anlatışlarını şöyle bağladı:

– İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.

Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk. Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı. Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti:

– Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı.

Bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım. Tarihin, zaferleri kendine maleden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım.

KAHRAMAN TÜRK KADINI

Mustafa Kemal istasyondan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı.

Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:

-"Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"

Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar.

Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:

-"Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."

Kaynak: Taha TOROS

17 Mart 1923 Tarsus

 

KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR

Bir gece beraber oturuyorduk. Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı. Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu. Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı. Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu. Ben ne diyebilirim? Hiç... Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki:

-Bu memleketin efendisi kimdir?

Düşündüm. Karşılığı o verdi:

-Türk köylüsüdür, dedi. Ve devam etti:

-Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!

Prof. Mahmut Esat BOZKURT

Kaynak: Tan Gazetesi, 10.11.1942

 

TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM

Afyonkarahisar’ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal’in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik’ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
– Binbaşı mısınız?
– Hayır.
– Albay mı?
– Hayır.
– Korgeneral mi?
– Hayır.
– Peki nesiniz?

 

– Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
– Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..

 

 

 

Savaştan Kaçılmaz!

Atatürk kendi bölgesi olmamasına ve üstlerinden bu yönde emir almamasına karşılık, emrindeki 7. Alayı harekete geçirip Conkbayırı’na ulaştırmıştır. Conkbayırı’na geldiği zaman 9. Tümene bağlı 57. Alayın ufak bir birliğinin cephanenin tükenmesi sebebi ile çekilmekte olduğunu, onların gerisinde de kalabalık düşman askerlerinin ilerlediğini görmüştür. Mustafa Kemal onları durdurarak, “Ne oluyor?” diye sormuştur.

Neden kaçıyorsunuz?
Geliyorlar! geliyorlar!
Kim geliyor? ”
Düşman geliyor, efendim. İngiliz, İngiliz.” cevabını almıştır.

Askerler yamacın altında fundalık bir arazi parçasını göstermişlerdir. Bir dizi Avustralyalı burada serbestçe ilerliyordu. Mustafa Kemal’e, dinlensinler diye geride bırakmış olduğu kendi askerlerinden daha yakındılar. O anda sonradan söylediği gibi, belki mantıkla belki içgüdüsüyle geri çekilen askerlere: “Düşmandan kaçılmaz.” demiştir. Erler “Cephanemiz kalmadı.” diye itiraz etmişlerdir.

Mustafa Kemal, “Süngüleriniz var ya!” demiştir. Süngü takıp yere yatmalarını emretmiştir. Geriye bir subay göndererek kendi piyade erleriyle, mümkün olduğu kadar çok sayıda dağ topçusunun son hızla gelmesini söylemiş ve kendisinin anlattığı gibi, “Bizimkiler yere yatınca düşman da yere yattı. Böylece bir anlık zaman kazanmış olduk.” diyen Atatürk, İtilaf Ordularını püskürterek, Çanakkalede’ki kara savunmasının temelini atmıştır.

Aynı bölgede düşman karşısında ölüm kalım savaşı veren Atatürk, Arıburnun’da askeri birliklere şöyle seslenmiştir: “Size ben taarruz etmeyi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir.

Sen Ne Olacaksın ki?

Mustafa Kemal, Selanik’te yine bir akşam o zaman Sağlık Müfettişi olan eski Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Araş, Nuri Conker, Salih Bozok beylerle birlikte Olimpiyos birahanesinde oturmuşlar içerlerken, devletin dış siyaseti söz konusu oluyormuş. Bu arada Mustafa Kemal Bey birtakım acı eleştiriler yaptıktan sonra işi şakaya dökmüş ve Tevfik Rüştü Bey’i göstererek:

– “Bu yanlış siyaseti bir gün doktor aracılığı ile düzelttireceğim.” deyince, yakın ve teklifsiz arkadaşı olan Nuri Conker:
– “Ne? Ne… Sen mi düzelttireceksin?”

Diye küçümseme ile sormuş. Bunun üzerine Nuri (Conker) Bey’le aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:

– “Evet, ben doktoru Dışişleri Bakanı yapacağım. Bütün yanlışlıkları ona düzelttireceğim.”

Nuri Bey şaka ile sormuş:

– “Demek sen doktoru Dışişleri Bakanı yapacaksın. O halde ya beni?”
– “Seni de vali ve komutan yaparım!”

Bu konuşmaya, hazır bulunan Salih Bozok da karışıyor:

– “Herhalde bu arada beni de bir şey yaparsınız?”

Mustafa Kemal Bey Salih’in bu sorusuna, biraz düşündükten sonra:

– “Salih, seni yaver yapacağım ve yanımdan ayırmayacağım.” cevabını verince Nuri Bey yine dayanamamış, tekrar atılarak:

– “Allahını seversen, sen ne olacaksın ki, hepimize şimdiden böyle birtakım onurlar veriyorsun?” demiş.

Mustafa Kemal Bey, Nuri Bey’in bu sorduğu soruya gülerek:

– “Bu memuriyetleri, bu onurları veren ne olursa işte ben o olacağım.” diye karşılık vermiş.

 

 




 Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece dersturkce.com'a aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten dersturkce.com sorumlu değildir.İLETİŞİM:dersturkcem@gmail.com
Sitemiz hiçbir şekilde kar amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.