sayfa 88 89 90 91 92 93 94 95 96
2. Şiirde yenilik sözü, şiirin tema, yapı, ses,ahenk,dil ve anlatım özelliklerinden birinde veya birkaçında yapılacak yenilik anlamını barındırır. Bu yenilik ise, gelenekten az veya çok kopuşu, uzaklaşmayı gösterir.
Bugüne kadar okuduğunuz şiirlerden yola çıkarak şiirin unsurlarında yenilik olarak, temanın, dil ve anlatımın radikal bir anlamda değiştiğini, yenilendiğini söyleyebiliriz.
3. Yaptığımız araştırmadan yola çıkarak XX. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan edebî akımların söz konusu dönemin siyasi, ekonomik ve toplumsal olaylarıyla doğrudan bir ilişkinin olduğunu söyleyebiliriz. Edebiyat, hayattan direkt etkilendiği için, hayattaki herhangi bir değişme, edebiyatı da hemen etkileyebilmektedir.
4. Tercümenin kültür üzerindeki etkisi ve yabancı dil bilen şair, yazar ve entelektüellerin yabancı eserleri orijinal dilden okumaları sizce bir dili ve edebiyatı genel anlamda olumlu etkiler. Çünkü yabancı dil bilen bir şair, yazar; yeni ve farklı bir dünya tanıyacak, daha da zenginleşecektir.
İNCELEME
1. METİN
1. Ahengi sağlayan unsurlar kafiye, redif, ses tekrarları, aliterasyon ve asonanstır.
2. Umutsuzlar Parkı şiirinde belli bir ölçü yoktur. Ses akışını ve ritmi sağlayan en önemli unsur, dizelerin sıralanışıyla, uzunluk, kısalık ve ses tekrarlarıdır.
3. Umutsuzlar Parkı şiiriyle Bir Gün İcadiye’de şiirini ses, ritim ve dil bakımından karşılaştırılması: • İki şiirin de kendine has bir sesi vardır. Tanpınar’ın şiirindeki ses, gelenekten çok farklı
• İki şiirin de kendine has bir ritmi vardır. Tanpınar’ın şiirinde ritim, hece ölçüsü, redif, kafiye, aliterasyon ve asonanslarla sağlanmıştır. Cansever’in şiiri, serbest ölçüyle yazıldığı için ritim serbest ölçünün imkânlarıyla sağlanmıştır.
Geleneksel cümle yapısı ve kelime grupları bakımından hangi Cansever’in şiiri farklıdır. Çünkü bu şiirde yer alan cümle yapısı ve kelime grupları geleneksel kullanımın dışında kullanılmıştır.
4.”insan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü”
“Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.”
“O yapayalnız olmaktaki kendimi”
“Sanki ben upuzun bir hikâye”
Şiirde bu ifade tarzına başvurulmasının temel sebebi, okuru şiire dâhil ederek onu da şiirin içine çekmek, bunun yanı sıra okuru etkilemektir.
1.ETKİNLİK
BİRİNCİ GRUP:
Umutsuzlar Parkı şiiri, imgenin kullanıldığı bir şiirdir. Şeyh Galip’in Tard u Rekb şiirinde de imgesel kullanımlar vardır. İki şiirde de söz sanatları çok fazla kullanılmıştır. İki şiirde de çağrışımsal değerler yoğundur.
İKİNCİ GRUP :
Ahmet Haşim’in Mehtapta Leylekler şiiriyle Cansever’in şiirinde imge ve söz sanatları vardır. İki şiirde de çağrışımsal değerler vardır.
6. Umutsuzlar Parkı şiirinde ifade edilenler herkesin duyup düşünebileceği türden değildir. Çünkü şiir, herkesin farklı anlamlar çıkarmasına yönelik yazılmıştır. Buradan hareketle şiirdeki dil ve anlatımın şahsi bir özellik gösterdiğini söyleyebiliriz. Çünkü bu şiir tarzında önemli özellik bireydir. Bireyin düşünce ve hayal dünyası ve kültürü, onun şiirden edineceği anlamı ortaya çıkarmaktadır. Şair, bireysel olanı bireysel olabilecek bir dille ifade etmiştir
7. Sanki ben upuzun bir hikâye
En okunmadık yerlerimle
Umutsuzlar Parkı şiirindeki dizelerde, şair kendisini uzun bir hikâyeye benzetmiştir. Bu hikâyenin bulunduğu kitabın okunmayan yerlerindeki hikâye şairin anlatmak istediği şeydir. Uzak çağrışımlar açısından ise şair, hikâye yerine insanı koymuş olabilir, insan, dünyaya düştüğünden beri dünyayı anlama çabasındadır, insan, bütünü anlama çabasında bazı yerleri anlayamaya bilir. Tıpkı Attila İlhan’ın dizesi gibi. “Olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması” dizesinde insanın insanı anlayamayacağı anlatılmaktadır. Umutsuzlar Parkı şiirindeki uzak çağrışımlar taşıyan mısralar:
“Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum
Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
insan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü”
“Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum”
“Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.” “Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi”
Bunların şiirdeki temel işlevi şiirin zenginleşmesine ve çarpıcılığının artmasına imkân sağlamasıdır.
8. Umutsuzlar Parkı şiirinin yapısını oluşturan birimler arasında olumlu bir ilişki vardır. **çü, tema, dil ve anlatım ahenkli bir bütün halindedir.
9. Umutsuzlar Parkı şiirinin temasını “insanın dünyadaki umutsuzluğudur.” Bunun edebiyat geleneği içindeki tamamen yeni ve farklı bir tema olduğunu söyleyebiliriz.
10. Umutsuzlar Parkı şiirinin teması, “insanın dünyadaki yalnızlığını” ifade eder.
11. “Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum” “Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı”
“… unutulmak içindeki onlardan” “O yapayalnız olmaktaki kendimi” “Yok artık sıkılıyorum.”
ifadeler şairin “umutsuz, bezgin” ruh haliyle ilgili hangi ipuçlarını vermektedir. Bu ruh hâli şiire karamsar bir hava vermektedir. İkinci Yeni şiirindeki temalar, bireysel, bireyselliği ölçüsünde “karamsar” bir dünya görüşüne sahiptir.
12. Umutsuzlar Parkı şiiri, şairin dünyasını imgesel bir dille okura veren bir şiiridir.
13. Umutsuzlar Parkı şiiri Türk şiir geleneği içinde “ikinci yeni şiir” geleneği içindedir. Bu geleneği temsil eden şairler: “Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Ece Ayhan, İlhan Berk, Cemal Süreya.”
14. Yaptığımız araştırmadan hareketle XX. yüzyılın ilk yarısında Batı’da ortaya çıkan düşünce ve edebiyat akımları ile Umutsuzlar Parkı şiiri arasında ilişki vradır. Egzistansiyalizm, sürrealizm gibi akımlar, insanı dünyada karamsar, bireysel varlık olarak düşünürler. Bu yüzden, bu akımlardan etkilenen şairler de de karamsarlık, umutsuzluk hissedilir.
İkinci Yeni şiirinin kaynakları çok farklıdır. Yukarıdaki düşünce ve edebiyat akımlarının yanı sıra müzik, sinema, resim sanatlarından da etkilenmişlerdir. Müzikte Shönberg’in Atanol müziğinden, sinemada Fransız Yeni Dalga sinemasından, resimde de R. Magrite, Klee gibi sürrealistlerden etkilenmişlerdir.
16. Umutsuzlar Parkı şiiri Edip Cansever’in şiir dünyasında ve Türk şiirinde başarılı bir şiiri kabul edilir. Ama onun en önemli şiiri değildir.
2. METİN
1. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiirinde ritmi ve ahengi sağlayan unsurlar ses ve kelime tekrarlarıdır.
2. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiirindeki cümle ve kelime gruplarının dikkat çekici yönü “eksiltili cümlelerden oluşması ve bir gün kelimesinin sürekli tekrar edilmesidir.”
3. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiirini söz sanatları ve imgeler açısından incelediğimizde, şiirin daha önceki dönemlere göre imge bakımından farklı bir özellik gösterdiğini söyleyebiliriz.
2.ETKİNLİK
BİRİNCİ GRUP:
Âşık Veysel’in şiiri diğer şiire oranla açık ve anlaşılırdır. Kullanılan dil, halk şiiri geleneğinde olduğu gibi bireysel değildir.
İKİNCİ GRUP:
Kurtarmak Bütün Kaygıları şiirinin anlamı daha kapalı, dil ve anlatımda daha bireyseldir. Çünkü ikinci Yeni Şiir geleneğinde anlam kapalı, dil bireyseldir.
4. “Bir gün birer dağlara
Ah nasıl dağlara bir gün
Ey yorgun atlar, ey geri dönenler, sayı bilmeyen çocuklar”
“Otları büyümek bir gün”
“Bir gün köyler kentler yıkanık damlar geri dönmek bir gün”
“Ey bütün hazır elbiseciler ey,
Bir gün olmak, küskün keşişlerden olmamak bir gün”
Bunlar, şiirin anlamsal açıdan zenginleşmesini, şiirin çarpıcılık kazanmasını sağlamıştır.
5. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiirinin yapısını oluşturan birimler arasında olumlu bir ilişki vardır. **çü, tema, dil ve anlatım ahenkli bir bütün halindedir.
6. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiirinin teması ” bunalan insanın kaygılardan kurtulmasıdır. Bu tema, edebiyat geleneği içinde yeni ve farklı bir temadır.
7. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiirinde işlenen tema ile “bunalım” kavramı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Çünkü şiir, dünyada bunalan bir bireyin dünyaya nasıl baktığını anlatmaktadır. Bu akım, özellikle Batı düşünce, sanat ve edebiyat akımlarından etkilendiği için, şiirde bu türden temaların bulunması mümkündür.
8. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiiri, “bunalan bir bireyin bunalımlarını” anlattığı için, şiirde dizeler arasında anlamsal hemen hemen hiçbir bağ yoktur. Bu da şiirin kurgusunu ve anlatmak istediğini çok iyi veren bir dile dönüştürmüştür şiiri.
9. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiiri Türk şiir geleneği içinde “İkinci Yeni Şiiri” geleneği içindedir.
11. Kurtarmak Bütün Kaygıları şiiri Turgut Uyar’ın şiir dünyasında ve Türk şiirinde en bilinen ve önemli şiir değildir. Bu şiir, bağlı olduğu şiir geleneğinin özelliklerini başarıyla veren bir şiir olması yönüyle önemlidir.
3. METİN
1. Şiirdeki ses akışını, ritmi ve ahengi sağlayan unsurlar kafiye, redif, aliterasyon, asonans ve şiirin dizilişidir.
2. Sezai KARAKOÇ’un Şehrazat’ındaki imgeler:
“Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında
Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın”
“Sen şarkılarca büyük uzun
Sen yolunu kaybeden yolcuların üstüne
Bir ömür boyu yağan bir ömür boyu karsın”
“Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın
Sen başını çeviren cellatbaşının güne
Sen öyle ki sen diye diye seni anlayamayız.
Şehrazat ah Şehrazat Şehrazat
Sen sevgili sen can sen yârsın.”
Sezai KARAKOÇ’un Şehrazat’ındaki söz sanatları:
Sen gecenin gündüzün dışında
Sen kalbin atışında kanın akışında: Tekrir (yineleme)
Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın: Telmih
Sen bir rüya geceleyin gündüzün: Teşbih Bir ömür boyu yağan bir ömür boyu karsın: Teşbih
Şehrazat ah Şehrazat Şehrazat: Tekrir
Ahmet Kutsi Tecer’in Nerdesin şiirindeki imge:
“Gün olur sürüyüp beni derbeder, Bu ses rüzgârlara karışır gider. Gün olur peşimden yürür beraber, Ansızın haykırır bana:— Nerdesin?”
Ahmet Kutsi Tecer’in Nerdesin şiirindeki söz sanatı:
“Ansızın haykırır bana:— Nerdesin”: intak
“Elverir ki bir gün bana derinden”: Tevriye
Şehrazat şiirinde imge ve söz sanatları daha büyük önem kazanmıştır.
3. Şehrazat şiirinde geçen gece-gündüz, hükümdar, cellat başı, yağmur, kar, merhamet kelimelerinin sizde uyandırdığı çağrışımlar:
gece-gündüz: dünya
hükümdar: acımsızlık
cellat başı: hunharlık
yağmur: güzellik
kar: sıcaklık merhamet: hüzün
Bu çağrışımlar şiirde anlamın ortaya çıkmasını ve farklılığın oluşmasını, şiirin zenginleşmesini sağlamıştır.
4. Şehrazat şiirinin yapısını oluşturan birimler arasında olumlu bir ilişki vardır. **çü, tema, dil ve anlatım ahenkli bir bütün halindedir.
5. Şehrazat şiirinin teması ” aşk’tır. Bu şiiri ve Sezai Karakoç’un okuduğunuz diğer şiirlerini, temanın nitelikleri ve şairin ruh hâli açısından İkinci Yeni’nin diğer şairleriyle karşılaştırdığımızda şiirin ve şairin aşka verdiği değerin farklı olduğunu söyleyebiliriz. Şiirin teması olan “aşk” Sezai Karakoç’ta daha kutsal, mistik ve pürüzsüzdür. Onun aşkı, varlığı yaratana duyulan aşkın bir yansıması gibi düşünülebilir. Ve bu aşk duygusunda, cinsellik yok denecek kadar azdır. “Aşk, dünyanın yaratılmasının sebebidir, “diyen mutasavvıfların aşk anlayışına şair de katılır. İkinci Yeni şairlerinin aşk anlayışları daha bireysel ve tenseldir.
6. Şehrazat şiirinin teması olan “aşk” insanın bu dünyadaki en güçlü duygularından biridir. İnsanlardaki bu duygu evrensel niteliktedir.
7. Şehrazat şiiri, Binbir Gece Masallarında geçen kadın kahramandır. Bu kadın, kraldan kurtulmak için ona her gece masal anlatmıştır. Bu sayede ölümden kurtulmuş ve karalı kendine âşık etmiştir.
9. Şehrazat şiiri Sezai Karakoç’un şiir dünyasında ve Türk şiirinde bilinen ve sevilen bir şiiridir.
ANLAMA – YORUMLAMA
1. SENDEN UTANIYORUM
Senden utanıyorum deniz kenarı
Hep böyle işsiz olduğum
Böyle parasız kaldığım zamanlar mı
Ziyaretine geleceğim?
Bak yarın memuriyete başlıyorum,
Öbür gün evleneceğim galiba,
Artık seni bizim evde beklerim
Deniz kenarı.
Şiir, dil, imge ve söz sanatlarını kullanış tarzı açısından Melih Cevdet Anday’ındır.
EŞDEĞERİYLE YAN
Eşdeğeriyle yan yana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden
Madenî paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Şiir, dil, imge ve söz sanatlarını kullanış tarzı açısından Cemal Süreya’nındır.
3.ETKİNLİK
BİRİNCİ GRUP :
Şiirde anlamla ilgili aşağıdaki yazı, İkinci yeninin anlama nasıl baktığını anlatmaktadır:
“Şiirde anlam rastlansaldır” abartmasında ise şiir sanki şairin söylemek istediğinden uzaklaşırmış, kendiliğinden, “rastlantıya kalmış” bir anlam yüklenirmiş gibi bir hava esiyordu. Böyle olunca da şairin şiiri bir şey söylemek için yazmasının olanaksızlığı saptanmış oluyordu. Karşı çıkışlar, daha ileri gitmeleri getirdi.
Sezai Karakoç :”Şiirin temeli ne düşünce, ne anlamdır. Anlamsızlığın da olmadığı gibi.”
Ece Ayhan :”Bu şiir, anlamı mısra, şiir kurulduktan sonra belirebilecek bir şiire doğru gidiyor. Bu yeni bir yöntem sorunudur.”
Bu sözlerde şiirin “anlamsız” olduğunu, şiirde “anlam” bulunmadığını söylemiyor, işin temeli “anlamsızlık” değil, yöntem değişik, anlam dizeler çekilip şiir kurulduktan sonra beliriyor.
Ama kuruluş sırasında anlamı denetleyen gene şair.
Sezai Karakoç’un şiirinden rastlantı olarak İslam’a yergi, ya da Ece Ayhan’ın şiirinden rastlantı olarak ortaklamacılığa övgü çıkmayacağı kesin.
“Şiirde anlam rastlansaldır.”
Evet, yalnız dışardan değil, içerden de yanlış anlaşılıyordu ki bu abartılmış gerçek, kısa sürede İkinci Yeni akımına “Anlamsız Şiir” adının yakıştırılmasına kimse karşı çıkmadı.
Bunda İlhan Berk’in birbirini izleyen kuramsal yazılarının, soruşturmalara verdiği yanıtların payı da büyüktü. Her zaman İkinci Yeni’nin öncüsüymüş gibi konuşan, yazılarını Batı şairlerinden alıntılarla süsleyen, ayrıca savunduğu anlayışa çoğunlukla teğet geçen başarılı şiirlerini o anlayışın ürünleriymiş gibi sunan bu kıpırtılı şairin söylediği sözler, ortalarda slogan gibi dolaşıyordu :
“Şiir anlama bağlı değildir. Anlam düzyazıya özgüdür. Şiir bir şey anlatmaz – Güzellik bir şey anlatmaz çünkü.”
Yapılardan yazın dünyasına döndüğümde, İkinci Yeni tartışmasının beni en çok ilgilendiren yanı “anlam” konusu olmuştu. Ne yapılmak istendiğine akıl erdirmeye çalışırken, ilk bu konuyla karşı karşıya kaldım. “Batı şiirine borcum büyüktür,” diyen İlhan Berk’in kaynaklarını araştırmak için, İngiliz şiirini gözden geçirince, şairlerimiz arasındaki gırgır konuşmalarda “İkinci Yeni yanlış çevirilerden doğmuştur” gibi takılmalar yapılmasının pek de dayanaksız olmadığını gördüm.
Birkaç tartışma, soruşturma, açıklama derken, ikinci Yenilerin aslında anlamsızlığı pek benimsemedikleri, örnek aldıkları Batılı şairlerin de olaya böyle bakmadıkları ortaya çıktı.
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden Madenî paralar gösteriyorlar, Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık, Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Şiir, dil, imge ve söz sanatlarını kullanış tarzı açısından Cemal Süreya’nındır.
BİRİNCİ GRUP :
Şiirde anlamla ilgili aşağıdaki yazı, İkinci yeninin anlama nasıl baktığını anlatmaktadır:
“Şiirde anlam rastlansaldır” abartmasında ise şiir sanki şairin söylemek istediğinden uzaklaşırmış, kendiliğinden, “rastlantıya kalmış” bir anlam yüklenirmiş gibi bir hava esiyordu. Böyle olunca da şairin şiiri bir şey söylemek için yazmasının olanaksızlığı saptanmış oluyordu. Karşı çıkışlar, daha ileri gitmeleri getirdi.
Sezai Karakoç :”Şiirin temeli ne düşünce, ne anlamdır. Anlamsızlığın da olmadığı gibi.”
Ece Ayhan :”Bu şiir, anlamı mısra, şiir kurulduktan sonra belirebilecek bir şiire doğru gidiyor. Bu yeni bir yöntem sorunudur.”
Bu sözlerde şiirin “anlamsız” olduğunu, şiirde “anlam” bulunmadığını söylemiyor, işin temeli “anlamsızlık” değil, yöntem değişik, anlam dizeler çekilip şiir kurulduktan sonra beliriyor.
Ama kuruluş sırasında anlamı denetleyen gene şair.
Sezai Karakoç’un şiirinden rastlantı olarak İslam’a yergi, ya da Ece Ayhan’ın şiirinden rastlantı olarak ortaklamacılığa övgü çıkmayacağı kesin.
“Şiirde anlam rastlansaldır.”
Evet, yalnız dışardan değil, içerden de yanlış anlaşılıyordu ki bu abartılmış gerçek, kısa sürede İkinci Yeni akımına “Anlamsız Şiir” adının yakıştırılmasına kimse karşı çıkmadı.
Bunda İlhan Berk’in birbirini izleyen kuramsal yazılarının, soruşturmalara verdiği yanıtların payı da büyüktü. Her zaman İkinci Yeni’nin öncüsüymüş gibi konuşan, yazılarını Batı şairlerinden alıntılarla süsleyen, ayrıca savunduğu anlayışa çoğunlukla teğet geçen başarılı şiirlerini o anlayışın ürünleriymiş gibi sunan bu kıpırtılı şairin söylediği sözler, ortalarda slogan gibi dolaşıyordu :
“Şiir anlama bağlı değildir. Anlam düzyazıya özgüdür. Şiir bir şey anlatmaz – Güzellik bir şey anlatmaz çünkü.”
Yapılardan yazın dünyasına döndüğümde, İkinci Yeni tartışmasının beni en çok ilgilendiren yanı “anlam” konusu olmuştu. Ne yapılmak istendiğine akıl erdirmeye çalışırken, ilk bu konuyla karşı karşıya kaldım. “Batı şiirine borcum büyüktür,” diyen İlhan Berk’in kaynaklarını araştırmak için, İngiliz şiirini gözden geçirince, şairlerimiz arasındaki gırgır konuşmalarda “İkinci Yeni yanlış çevirilerden doğmuştur” gibi takılmalar yapılmasının pek de dayanaksız olmadığını gördüm.
Birkaç tartışma, soruşturma, açıklama derken, ikinci Yenilerin aslında anlamsızlığı pek benimsemedikleri, örnek aldıkları Batılı şairlerin de olaya böyle bakmadıkları ortaya çıktı.
BİRİNCİ GRUP:
Fransız şiirini yakından izleyen, Perçemli Sokak’ta anlamsızlığa yöneldiği sanılan Oktay Rifat’ın, “Yeditepe”de yayımladığı bir Valery çevirisi ile birkaç yazısı özellikle genç şairler için aydınlatıcı oldu.
Anlamsızlığı savunanlara şöyle diyordu Oktay Rifat : “Bizde anlamsız şiir deyince, bir şey söylemeyen, bir şey anlatmayan şiir sanılıyor. Olur mu öyle şey. Bir şey anlatmamanın en kestirme yolu susmaktır. Her ağzını açan, ister istemez, bir şey anlatmak sorumluluğunu yüklenir. Anlamsız şiir, bir şey anlatmamak şöyle dursun, bize anlamlı şiirin anlatamadığı şeyleri anlatıyor, bizi insandan uzaklaştırmak şöyle dursun, bize insan gerçeğinin, dış gerçeğin ta kendisini vermeye çalışıyor.”
Kısacası, “Anlamsız Şiir” diye anılan şiir, “anlamsız” değildi.
Niye “anlamsız” deniyordu öyleyse? “Kapalı Şiir” demek daha doğru olmaz mıydı?
Onat Kutlar’ın “Divan şiiri gibi” benzetmesini yaptığı, herkes kendi şiirini arasın görüşünün ağırlık kazandığı, birbirini izleyerek yazmaya son vermek gerektiğinin öne sürüldüğü günlerde bile, dıştan gelen önerilere pek kulak asılmıyordu.
Turgut Uyar’ın anlam konusunda söylediği şu sözlerden sonra ise, İkinci Yeni’ye “Anlamsız Şiir” diyen pek kalmadı:
” Bu yıl, geçen yıllarda şiirimizi bir hayli oyalamış bulunan ‘anlamsızlık’ sorunu, bana kalırsa (verilen örneklere bakarak) ‘anlam’ yararına çözülmüş, şimdilik bir sonuca bağlanmıştır.”
Böylece “Kapalı Şiir” denmeye başlandı.
İkinci Yeni’nin belli başlı ilkelerinden biri sayılan, ama bu yolda yapıt veren ünlü şairlerin pek uymadıkları, “Şiirde anlam rastlansaldır” görüşü temelinden sarsılmıştı. Şairler, “bir şey anlatmamak şöyle dursun, bize anlamlı şiirin anlatamadığı şeyleri anlatıyorlardı.
“Konu, öykü, olay” da büsbütün bir yana itilmiş değildi.
Garip şiirinin “arı şiir” aranışı yüzünden getirdiği yasaklardan kurtulunmuş, imge yeniden baş köşeye oturtulmuş, iç biçim oyunlarına, yazınsal sanatlara yönelinerek “sa****k” aranışından uzaklaşıl-ımıştı. Konuşma diline bağlı kalınmıyor, dilde değiştirim-lerden (deformation), anlatımda karıştırımlardan (synaesthesia), soyutlamalardan (abstraction) yararlanılıyor, sonuçta güç anlaşılan, kapalı, çetin bir şiire ulaşılıyordu.
Anlamlı olsa da, ister istemez çoğunluğa sırt çeviren, yoğun bir şiirdi ortaya çıkan. Değil sıradan aydınlara, şiirle ilgilenen seçkin aydınlara bile bilmece gibi gelen, kolay kolay çözümlenemeyen, dolayısıyla şair ile okur arasında bir iletişim kurulamadığından, gene “anlamsız” diye nitelenebilecek şiirler yazılıyordu bu anlayışla.
Kimi şairler hoşlanıyorlardı böylesine çetin bir kapalılıktan.
MEMET FUAT, İKİNCİ YENİ TARTIŞMASI, s.112-115.
İKİNCİ GRUP:
İkinci Yeni’nin şiir diliyle ilgili doğru bilgiler veren Muzaffer ilhan Erdost’un bir yazısı:
“Geçen akşam Orhan Duru ile konuşuyorduk. Bize, “Ece Ayhan’ın şiirlerini basacağınıza, Ümit Oğuzcan’m, daha başkalarının şiirlerini basın.” dedi; bunu biraz da eğlenerek söyledi. Çünkü, Ece Ayhan’ın şiirleri bir şey söylemiyormuş, ortaçağ şiirine gidiyormuş. Orhan’a şiirden anlamadığını söyledim, tartışmaya girmedim.
Ece Ayhan’ın şiirleri iyi ya da kötü olabilir. Önemli olan, ikinci yeni diyebileceğimiz bir şiirin ozanlarından birini, “Bir şey söylemiyor” diye kınamak, günümüzün şiirinde beliren akımlardan birini anlamamaktır.
Konuya şöyle bir örnekle gireyim: Bugün pazar. Önümdeki masanın camı altına, Kurtuluş bazı fotoğraflar koymuş… Fotoğraflardan biri çini desenini, hemen altındaki bir kilim desenini, öbürü Erzurum işi çorap nakışlarını gösteriyor. Bu desenlerin, bu nakışların dâ söylediği hiçbir şey yok. Geometrik biçimlerden kurulu olan bu bileşkeler hiçbir şey söylemiyorlar ama gene de bunları hayatımızdan atmayı istemedik; bir dörüt (sanat) yapıtı olmadığını hiçbir zaman söylemedik.
Yeni şiir de (bir iki ozanı ayırırsak) doğrudan doğruya kelimeler arasındaki olanakları deneyerek, yeni bileşkelere, yeni güzelliklere varıyor. Bu, yeni şiire, aynı zamanda şiir diline atılmış ilk adimdir. Bu
şiir, bir şey söylerse, söylediği raslantısaldır. Yani ozan bir düşünceyi, bir duyguyu, bir olayı anlatmak için mısra kurmaya gitmez. Kelimeleri alır, onlardan mısrasını kurar. Ama sonunda şiir gene bir şey söyler. Çünkü ozanın kelimeleri uydurma, ya da yabancı kelimeler değildir. Bizim kelimelerimizdir. Onların bizde uyandıracağı elbette yükleri vardır. “El” deyince, bu kelime herkese bir şey çağrıştırır, kimse de bu çağrışımdan kendisini kurtaramaz. Dolayısıyla bu kelimelerin birleşmelerinden de bir şey doğacaktır. O mısralar da bir şey söyleyecektir. Ama bu “söylenen”, mısra kurulduktan sonra, kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Çünkü bu şiirin amacı bir şey söylemek değil, şiirin kendisini kurmaktır. Böylece şiir dili, konuşma dilinden, yazı dilinden ayrılıyor. Çok zaman tartışma konusu olarak ileri sürülen bir söz vardı: Şiiri, yazından (edebiyattan) ayırmak, dörüt adıyla tanımak… Bugünkü şiir akımı kurmaya başladığı şiir diliyle, öyküden, romandan, denemeden giderek ayrılacak. Şiir doğrudan doğruya kelimelerle yapılan, kurulan bir nitelik kazanacak, dörütün bir kolu olacak. Salt geometrik biçimlerle, renklerle kurulmuş bir desen, bir nakış gibi.
Bu çalışma, ozanı doğrudan doğruya şiir yapmaya götürüyor, ilk karşı konulacak sav da (iddia da) bu… Kişioğlundan uzak, kişioğlunu anlatmayan şiirin işlemi, önemi ne olacak?
Geometriden alınmış bir “çember” düşünüyorum, ilkokuldan başlayarak, bütün öğretim dönemince çizdiğimiz “çember”in hiçbir yerinde kişioğlunu, kişioğlunun yaşantısını bulamıyorum. Ama onu bir an için yeryüzünden kaldırınız, makineler durur, dünya yaşamasını şaşırır, odanızdaki birçok biçimler çirkinleşir… Çok eski çağlardan bu yana onun girmediği uygarlık, yaşamasını değerlendirmediği bir kişi kolay kolay düşünülemez. Gelecek şiirin kişioğluyla ilgisi bağıntısı böyle olacaksa, o şiiri işlemi, önemi olmamakla suçlandıracak mıyız? Mısrasında, ekmek isteyen bir dilenciyi bulamamak, o şiirde kişioğlunun sorunlarını bulamamak değildir. Çünkü şiir, öğreten, vaaz veren bir kürsü değil, bir eğitim aracıdır.
2. İkinci Yeni şiirinde şaire özgü duyuş ve anlatıma önem verilmesinin sebebi, şairlerin dünya görüşlerinin ve sanat anlayışlarının daha bireysel olmasıdır.
4.ETKİNLİK
BİRİNCİ GRUP:
Kandissky ve Chagall’ın eserleri klasik resim sanatından perspektif, figür, boyama, istif bakımından çok farklıdır. Bu eserler, modern dünyanın karmaşasını, kapalılığını açıklamak ister gibidir.
İKİNCİ GRUP:
ikinci Yeni Şiirinin daha önceki dönemlerden farklı olan yönleri:
• Kapalı bir söylem vardır.
• imgeye ağırlık verilmiştir.
• Soyutlamalar yapılmıştır.
» Çağrışımsal bir dil kullanılmıştır.
• İnsan her zaman ve zeminde değerlidir. » Konuşma dilinden uzaklaşılmıştır.
Resimler ile İkinci Yeni Şiiri arasındaki benzerlikler modern bir dünyada yaşayan sanatkarların hayata bakış açılarıyla ilgilidir.
3. a. Lermontov’un şiiri, geleneksel kurallara dikkat eden, klasik bir şiiridir, imge, söyleyiş, dil ve yazım kuralları bakımından gelenekten bir kopuş yoktur. Cummings’in şiiri ise tam tersine imge, söyleyiş, dil ve yazım kuralları açısından gelenekten tamamen kopmuş, yeni ve farklı bir şiiridir, ikinci yeni şiirinin bu şiirlerden Cummings’in şiiriyle ilişkilendirilebilir. Çünkü İkinci yeni şiiri de tıpkı Cummings’in
MUZAFFER İLHAN ERDOST, İKİNCİ YENİ YAZILARI, ONUR YAYINLARI, S.50-51.
şiiri gibidir, ikinci Yeni Şiiri, Batı şiirindeki çağdaş dönemden ve sürrealist-egzistansiyalist gelenekten etkilenmiştir.
b. ikinci Yeni Şiiri tema ve ruh hâli bakımından aşağıdaki şiirlerden “Müge ve mine ve menekşe ve mayıs” şiiriyle ilişkilendirebilir. Bu bize ikinci Yeni Şiirinin çağdaş şiir akımları ve dönemleriyle olan yakınlığını gösterir.
4. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin ilerlediği günümüz ortamı, şiir sanatında yeni ifade imkânları doğurabilir. Çünkü değişen çağla birlikte insan da değişmekte, insanın değişmesine paralel de yeni ifade imkânları ortaya çıkmaktadır. Şiirde yeniliğin tek bir yönü olamaz ve şiirdeki yeniliğin oranını yine şiir belirler.
**ÇME VE DEĞERLENDİRME
1.
• İkinci Yeni şairleri şiirde hayal gücüne ağırlık vermişler, söz dizimini zorlamış, dilin alışılmış kalıplarını yıkmaya çalışmışlardır. (D)
• İkinci Yeni şairleri “Şiir dili müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın.” anlayışıyla şiir yazmışlardır. (Y)
• ikinci Yeni şiirinde bireyin yalnızlığı, bunalımı ve çağrışımlarla dolu estetik bir şiir dünyasına kaçışı İkinci Yeni şairlerinin sosyal bilinçten mahrum oluşuyla açıklanabilir. (D)
2.
Bursa Işıklar Askerî Lisesi ve Askerî Memurlar Okulunu bitiren Turgut Uyar’ın ilk kitabı hece ölçüsü ile yazdığı ve toplumsal konuları işleyen Arz-ı Hâl’dir. Dünyanın En Güzel Arabistanı adlı kitabıyla bireyin iç dünyasına yönelerek yalnızlığı ve bunalımı işlemiştir.
3. Parçada sözü edilen şair, “Edip Cansever”dir. Doğru cevap: C
4. “Cemal Süreya – Divan” eşleştirmesi yanlıştır. Cemal Süreya’nın Divan isimli bir şiir kitabı yoktur. Divan şiir kitabı, Turgut Uyar’ındır. Doğru cevap : D
5.
• Şiirin anlamı kapalıdır.
• imgeye ağırlık verilmiştir.
• Soyutlamalar yapılmıştır.
• Çağrışımsal bir dil kullanılmıştır.
• İnsan her zaman ve zeminde değerlidir. 9 Konuşma dilinden uzaklaşılmıştır
Hazırlık
1.Toplumculuk: Toplumsal refahı devlet insiyatifinin getireceğini savunan,
işçilerin yönetime katılmalarına ağırlık veren,
hür teşebbüsü devletin ve sendikaların baskısı altında
tutmaya çalışan, telkin ve propagandalarını eğitim,
tarım ve vergi reformları üzerinde yoğunlaştıran
siyasi öğreti..
Toplumsal gerçekçilik: proleteryanın sınıf mücadelesinin sosyalist ilerlemeye katkısını sağlamayı amaçlayan sanat eserlerinin özelliklerini belirlemeyi ve bu ilkelere uygun sanat eserlerini desteklemeyi amaçlayan sanat kuramıdır..
Toplumculuk bir siyasi öğretidir ,toplumsal gerçeklik bir edebiyat kuramıdır..
2.verilen şiirde şair düşüncelerini idelojisini ifade etmeye çalışmıştır .ismet özel böyle yaparak şiir sanatını ‘’ideolojinin,siyasi düşüncenin ‘’ifade edildiği bi araç olarak kullanmıştır.
3.şair şiirlerinde politik kaygılarını ve tepkilerini ifade edebilir.bunu yaparken de sloganlardan yararlanabilir.(slogan:slogan kısa ,çarpıcı bir söz veya cümledir.damgalama içerebilir.slogan haline getirilmiş fikirler ikna edicidirler.
4.verilen şiirlerin isimleri dikkate alındığında İsmet özel’in şiir anlayışı ile ilgili ‘’toplumcu ,devrimci,islamcı’’ifadelerini kullanabiliriz.
İnceleme
1. ahengi sağlayan unsurlar ses tekrarları asonans ve armonidir.ayrıca dizelerin sıralanışıyla uzunluk ve kısalıkları ahengi sağlayan diğer ögelerdir.bu dönem toplumcu şiirin sesinde,ritminde ahenginde ikinci yeni olarak bilinen farklılaşma olduğu unutulmamalıdır.
2.ses akışını ve ahengi sağlayan en önemli üslup özelliği şiirin mısra düzenidir armonidir.
3.mataramda tuzlu su şiirinde şiir dili ve söyleyişinde aşırılıktan kaçınılmış ;uzak çağrışımlara yer verilmek istenmemiş;açık bir anlatıma yönelme olmuş;geleneksel söyleyişten yararlanılmıştır.
4. **st Indies: Batı Hint Adaları. Florida Yarımadası’ndan Venezuela sahillerine kadar uzanan, Karahip Denizi ve Atlantik Okyanusu arasındaki adalar zinciri.amerika kıtasının en batı tarafı.amerika kıtasını colomb bulmuştur.colomb sonu belirsiz uzun yolculuktan sonra kıtayı bulmayı başarmıştı.burada her şeye karşın ümitli olma,mücadele gösterme vardır.
Kızıl Elma, kızıl elma Türkler özellikle Oğuz Türkleri için Kızılelma, üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler veya düşlerdir.türkler için vadedilmiş topraklardır.
İtaki: batisinda bir adadir. mitolojide odysseia’nin evidir. efsaneye gore odysseia, truva savasina katilmak istememesine ragmen yemin ettigi icin katilmak zorunda kalir. burada onemli olan eve donus yolculugudur. athena, poseidonlarla bir olup donus yolculuguna cikan gemileri yerle bir eder. herkes bir yana dagilir. ancak odysseia cok uzun ve cetin bir yolculuktan sonra evine donmeyi basarir. bu sebeple de kendisine akilli odysseia denir. Şiirde eve dönüşü simgeler.
MACIN: Çin’in en dogu bölümü
Mataramda tuzlu su:yol ağzı
Hüküm giymek:içsel yolculuğun zorunluluğunu ifade eder.
Zorba:yanına gitmek istediği kişiler.
Cesur ve onurlu:başkalarının yolculuk yapan şaire verdiği sıfatlar
5.mataramda tuzlu su şiiri serbest nazımla yazılmış bir şiirdir.mısralar anlam ve yapı bakımından birbirine bağlıdır.
6.ismet özel şiirsel mesajı daha vurucu hale getirmek için politik ve sosyal bir mesajın kısa ve yoğun bir ifadesi olan slogan üslubundan yararlanmıştır.
7.yolculuk teması işlenmiştir.şair iç dünyasında yapmak istediği yolculuğu işlemiştir.
8.şair şiirinde içsel bir yolculuk yapmak arzusundadır.bu yolculuk sırasında azığı matarasındaki tuzlu su ,kendisi suskun ve kederlidir.şair yaşadığı ortamdan ,dünyadan kopmak,uzak diyarlara (iç dünyasının derinlklerine)yolculuk yapmak istemektedir.şair bu yolculuğu yapma konusunda kendisini ‘’hükümlü’’göstermektdir.
9.mistisizm ve batı şiir geleneğinden yararlanmış,bu iki geleneği kendi potasında eriterek farklı bir şiir anlayışı ortaya koymuştur.
10.11 1940’lı yıllarda şiire yönelik tercihleriyle şiir geleneğine ciddi bir darbe vuran Garip Akımı’nın yarattığı şiirsel boşluk, ne Garip’le yaklaşık aynı zaman diliminde oluşan 1940 Kuşağı toplumcu gerçekçilerinin, ne de onlardan sonra doğan Hisarcılar tarafından gerektiği gibi doldurulabilmiştir. 1950’li yılların başında, Garip Akımı’nın düzeysiz taklitçileri ve Hisarcılar’ın geleneğe bağlanmakla yetinen, yaratıcılıktan uzak şiirleri arasında, Garip’in dışladığı imgeye yaslanarak şiir yazan Attila İlhan’ın, şiir adına gerekli yerde duruyor oluşu, söz konusu boşluk içinde dikkat çekici bir görüntü arz etmektedir.
1950’li yılların ortalarında, çok partili siyasî yapılanmaya geçiş sonucunda doğan özgürlük havası ve modernizmin toplumsal katmanlarda yer edinişi; başkent Ankara’da, toplumsal ve şiirsel oluşumların, arayışların bir sonucu olan İkinci Yeni akımını meydana getirmiştir. Poetik açıdan Garip’e tepki olarak doğan bu akım ile, XX. yüzyılın başında modernizmin getirdiklerini yoğunluğuna yaşayan Batı toplumlarının oluşturduğu “modern şiir” arasında, “aynı şeylerin neticesi olmak” noktasında yoğunlaşan bir bağ dikkat çekmektedir. Şiirde imgeyi öne alan ve çeşitli “deneylere” başvuran İkinci Yeni akımının, modern şiirin yörüngesine soktuğu Türk şiiri, “şiir adına geniş imkânlara” kavuşmuştur.
1960’lı yıllara gelindiğinde ise, toplumsal bir duyarlık, kaygı taşımadıkları için eleştirilen İkinci Yeni şiiri, şairlerinin yarattığı etki bazında devam etmektedir. Bu arada 1960’dan başlayarak, ülkenin geçirdiği toplumsal sürecin, siyasî alandaki göstergelerinin artması, bu kuşak şairlerinin uzak kalamayacağı bir duyarlığın oluşmakta olduğunu göstermektedir.
İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde dünyaya gelen ve ergenliğini bu savaş sonrası ortamda geçiren Özel, yukarıda sözünü ettiğimiz toplumsal süreçlerden oldukça etkiler alarak, bir taşra çocukluğu ve ergenliği geçirmiştir. Potansiyel bir şairliğin bütün ham yapısını bu çocukluğundan ve kişisel dünyasından alan Özel’in, sanat alanlarından şiire yönelimini kaçınılmaz kılan daha pek çok nokta, neden olarak sıralanabilir. İ. Özel’in 1962’den başlayarak şiire karşı ciddi bir ilgi gösterdiği görülmektedir. 1962-1964 yıllarını kapsayan yaklaşık üç yıllık bir zaman dilimi içinde, şiirimizin geleneksel sesine ve İkinci Yeni’nin imgeye yönelik ilgisine yaslanan Özel, dünyada varolmuş bulunmaktan duyduğu sorunun yansımalarını kaleme almıştır. Şairin varoluş sıkıntılarını, cinsel bunalımlarını çocukluğuna çekilerek dindirmesini ifade eden bu şiirler de; ölüm, cinsel sıkıntı ve bedeni horlayış, sertlik ve yıkıcılık gibi dikkat çekici özellikler görülmektedir. Bu şiirlerinde akıp giden hayatla uyuşmayan, uyuşmaya da yanaşmayan bir “marjinal” görüntüsü çizen Özel, gür bir ses ve güçlü bir anlatımın arkasına gizlenen, henüz ortaya çıkmamakla birlikte gücünü fazlasıyla hissettiren bir “magma” selini içinde taşır. Geceleyin Bir Koşu adıyla toplanan bu dönem şiirlerini, Özel’in şiirinin “prototip”i olarak değerlendirmek mümkündür.
1962 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne giren ve ardından bir yıl sonra Türkiye İşçi Partisine üye olarak sosyalist dünya görüşüne bağlandığını belgeleyen Özel’in, 1965’ten başlayarak bu dünya görüşünün etkisiyle, bireysel bir duyarlıktan toplumsal bir duyarlığa geçtiği görülmektedir. 1963-1965 yılları arasını kapsayan iki yıllık bir zaman diliminde de sosyalist bir eylem içinde olan şairin, 1965’e kadar bireysel bir duyarlığı yansıtan, yukarıda sözünü ettiğimiz niteliklerde şiirler yazması düşündürücüdür. Bu bakımdan 1965 yılının Özel’in ve yakınında bulunan arkadaş çevresinin hayat içindeki konumları açısından önemli bir yeri olduğu söylenebilir. İlk olarak Dönüşüm dergisi etrafında gelişen sosyalist eylemlerin siyasî özellikler taşıması, şiire hayatında büyük bir önem veren Özel için, bir sıkıntının başlangıcı olmuştur.
Partizan şiirinin, toplumsal duyarlığın ilk örneği olması ve siyasî terminolojinin şiir içinde yedirilmeye çalışılmasının yarattığı sıkıntıyı yansıtması açısından, Özel’in şiir serüveninde önemli bir yeri vardır. 1965 yılında yazılan bu şiirle, önceki şiir evresinden kimi özellikleriyle bıçakla kesilmiş izlenimini veren ikinci şiir evresine geçen Özel’in, şiir noktasında büyük bir değişim yaşadığı söylenemez. Yine imgeye yaslanan, gür ve güçlü anlatımını muhafaza eden Özel’in şiirlerinde, değişen şeyi; “varoluşundan sorunlu bir ergen şairden, yaşadığından sorumlu bir entellektüel şaire geçiş” olarak ifade etmek mümkündür. Evet, İsyan adıyla kitaplaşan bu dönem şiirlerinde, ilk evredeki cinsel sıkıntının, yaşamın akışına karışamayışın izleri kaybolmuş; onun yerine, hayata sevgili nazarıyla bakarak onu ciddiye almak ve sorumlu bir kişilik olarak vazifelerini yapma duygusu gelmiştir. Sosyalist oluşun etkisiyle halka karşı büyük bir ilgi gösteren, onların yaşantılarını şiire sokan Özel’in, bu türden yaklaşımlarında romantik öğeler bulunduğu kanaatindeyiz. Halka ait unsurları büyük bir maharetle kullanan Özel’in, sevgiliye ve arkadaşlığa yöneliminde de, kendi “ben”ini geriye çekemeyişin yarattığı çelişkinin bulunduğu da bir gerçektir. Geceleyin Bir Koşu’daki şiirlerde kendini gösteren bedenini horlayışın yerini, artık iyiden iyiye “ben”in alması da bu noktada hatırlanmalıdır. Ben’in dikkat çekici diğer bir yansıması ise, sonsuz bir açlığın ifadesi olan “merak” temasında kendini göstermektedir. Kendi varoluşunu gerçekleştirmek amacını taşıyan bir isteğin uzantısı olan bu durumun, Özel’in kişilik yapısıyla yakından ilgili olduğu düşüncesindeyiz. 1969’da Ant dergisinde A. Behramoğlu, Ö.Mert, S.Berfe ile “sanatta gerici yönelimleri” hedef aldıklarını açıkça ortaya koyan bir çıkışın içinde gördüğümüz Özel’in, bu çıkışının, 11970 Mart’ında yayın hayatına giren Halkın Dostları dergisiyle somutlaştırdığı görülmektedir. Nitelikli bir dergi olmaktan ziyade, sanatın düştüğü hâle yönelik tavrıyla edebiyatımızda yerini alan bu derginin yayınlanış sürecinde, en ön safta yer aldığını gördüğümüz Özel, 1970’den başlayarak kendi içinde bir çeşit inzivaya çekilmiştir. Dünya içindeki yerini sorgulayan, hayatın anlamını kavramaya çalışan şairin, bu günlerde, Geceleyin Bir Koşu’daki şiirlerine yansıyan benlik sorununu yeniden yaşamaya başladığını söylemek mümkündür.
1970-1974 yıllarını kapsayan dört yıllık zaman dilimi içinde yoğun bir sorgulamaya giren Özel’in, bu sorgulamasını, 12 Mart 1971 muhtırasından sonra ülkede oluşan ortamın hızlandırdığı söylenebilir. Özel’in, Mazot şiirinden Amentü’ye kadar uzanan dokuz şiirini, bu sorgulamanın şiir halinde yansımaları olarak değerlendirilebilir. Bu şiirler, toplumsal ortamın kokuşmuş, boğucu havasını, anarşistçe yaklaşan şairin, gür ve güçlü sesinin yanında kendi varoluşundan kaygılanışının içerdiği bir hüznü ve acıyı da kapsamaktadır. Cinayetler Kitabı adıyla kitaplaşan sorgulama d&ou
www.dersturkce.com
2024