MASAL AĞACI
Yaz tatilinde en sevdiğim dinlenme yöntemi, deniz kıyısında yürümek ve düşünmek. Özellikle
tenha kıyılarda bu yürüyüşün tadına doyulmuyor. Tenha kıyı bulmak da günümüzde iyice zorlaştı.
Bozcaada’nın batı yakasında henüz yoğun kalabalıklar tarafından sarılmamış çok güzel bir koy var.
İlçe merkezine uzak olması ve yolun bozukluğu yüzünden oraya pek fazla gezgin gelmiyor.
Koyu çevreleyen üzüm bağları ve deniz arasında geniş bir kumsal uzanıyor. Bu kumsal deniz
dibinde de sürüyor. İncecik kumlar güneş altında altın tozlar gibi parlayıp gözleri kamaştırıyor. Öylesine de kızgın ki bu altın kumlar! Öğle sıcağında yalın ayak yürümek olanaksız. Böyle bir deneyime
kalkışan kişi, kızgın kumlarda yürürken dans eden Afrika yerlilerini andırıyor.
Ben yürüyüşleri tam denizin kıyısında yapıyorum. Tüm bedenim tepeden tırnağa güneşe bulanırken ayaklarım suda oluyor. İşte, bu büyülü güzellikler koyunda, bu yaz çok ilginç bir olaya tanık
oldum.
Ada bu yaz, geçen yıllardan daha kalabalık. Üstelik bizim gizli koyu da epey keşfeden olmuş.
Özellikle yabancı gezginlerin burayı nasıl olup da bulabildiklerine pek şaştım. Ama sonradan bu koya
yeni ve kestirme bir yol açıldığını öğrendim. Belli ki bundan sonra bu güzellikleri daha çok insanla
paylaşacağız.
Koyda, bir baştan öte başa yürüyüş yarım saat sürüyor. Sonra dönüşe geçiyorum. Arada birdenize girip yüzüyorum, dinlenince yeniden yürüyüşe başlıyorum. Öğlene kadar bu böyle sürüyor. Bu
keyif dolu gidiş gelişlerde, on yaşlarında bir kızın elindeki koca çomakla kumlara bir şeyler çizmekte
olduğunu gördüm.
Çok geçmeden denizin kıyısında kocaman bir ağaç belirdi. Bu ağaç öyle uzundu ki neredeyse
boydan boya koyun yarısını kaplıyordu. Denizle kara arasında dal budak salmakta olan bu ağaç
yolumu kesiyordu. Bu duruma içten içe kızdım. İster istemez yürüyüşü bırakmak zorunda kaldım.
Koskoca ağacın dallarını ezip geçemezdim ya!
Ağacın köküne yakın bir yere hasırımla havlumu serip oturdum. Olacakları gözlemlemeye baş-
ladım. Olacakları diyorum çünkü koydaki çocuklar ağacın çevresini almaya başladılar. Önce herkes
gülümseyerek baktı bu ulu ağaca. Sonra, el birliğiyle onu daha da büyütmeye giriştiler. Her çocuk
eline geçirdiği çomakla ağaca yeni bir dal ekliyordu. Derken çevreden toplanan renkli ve hoş biçimli
taşlarla, dalların üstüne çiçekler, meyveler yapmaya başladılar. Kimi çocuklar bununla yetinmeyip
dallara çerden, çöpten ve deniz kabuklarından oluşma kuşlar kondurdular. Sonra kuru yosunlardan
kuş yuvaları yapıldı. Kimi yerler kumsaldan toplanan kavkılarla çiçeklendirilerek bahar dallarına dö-
nüştürüldü.
Hava öylesine sıcak ve durgundu ki! Yaprak kımıldamıyordu. Bozcaada’nın bu yakasından pek
bir gemi de geçmiyordu. Bu yüzden denizin üstü de çarşaf gibiydi. Çocukların ağacı, bu ortam içinde,
kumsalda öylesine göz alıcı bir görünüme bürünmüştü ki!
Koyun öteki ucunda güneşlenen yerli yabancı tüm gezginler ağacı görmeye geldiler. Çok geçmeden yeni gelenler de ağaca bir şeyler eklemeye giriştiler. Bu yolla dallar; kirazlar, elmalar, koca koca
ayçiçekleriyle bezendi.
Yerli, yabancı, çocuk, kadın, erkek, yaşlı, genç tüm gezginler kendilerini bu işe öyle kaptırdılar
ki... Bu arada birbirleriyle kırk yıllık dost gibi kaynaştılar. Elbet ben de boş durmadım. Üzerinde türlü
meyveler, kuşlar bulunan bu masal ağacı yüreğimi coşturdu. Hemen insanların arasına katıldım. Bu
görkemli Dünya Ağacı’na katkıda bulunmaya giriştim. Dallardan birinin üzerine bir kız, bir de erkek
çocuk çizdim. Çevremdeki çocuklar bu davranışımı alkışla karşıladılar. (…)
Önce kum üstüne çomakla çizilen kuru ağaç hepimizin çabası ve beğenisiyle gerçekten göz kamaştırıcı bir görünüme bürünmüştü. Hiç kimse ağacın çevresinden ayrılmak istemiyordu. (…)
Bu coşkulu dakikalar sürerken birden içimizden biri, “Eyvah!” diye bağırdı. Bu sesle hepimiz irkildik. O anda bakışlar denizden yana çevrildi. Ve herkes bir ağızdan haykırdı: “Eyvah!..”
Açıklardan art arda beş tane savaş gemisi geçiyordu. Hepimiz öylesine ürküye kapılmıştık ki!..
Sanki savaş çıkmıştı. Gemilerden yağacak bombalar evlerimizi başımıza yıkacaktı. Çok geçmeden
gemilerin oluşturduğu dev dalgalar, canavar gibi gelip kumsala saldırdı. Göz açıp kapayıncaya dek
ağacımızı yuttular. (…)
Savaş gemilerinin oluşturduğu dalgalar yarım saat içinde çatlayıp çözülerek dağılıp yok oldular.
Ama hepimizin coşkusunu da silip süpürdüler. Üstelik hiç kimsenin kimseyi avutacak gücü yoktu.
Emeklerimiz boşa gitmiş dalgalara yenik düşmüştük. (…)
Islak mayomu değiştirmek bahanesiyle kalabalıktan sıyrıldım. Bağlara doğru yürüdüm. Sonra,
birden durup soluklanmak geldi içimden. Ardıma dönüp baktığımda bizim takımın yeniden toplaşarak ağacımızı yapmaya giriştiğini gördüm. Sevinçle geri döndüm. Aralarına katılmak için var gücümle koşmaya başladım.
Gülten DAYIOĞLU
(Kısaltılmıştır.)
www.dersturkce.com
2024