KEFİL
Siragüze, güzel bir kentti. Bağlık bahçelikti. Çevresindeki dağlar yemyeşil ormanlarla kaplıydı. Evler, yeşillikler arasında y itip yitmiş gibiydi. Yaz kış, kuş seslerinden geçilmezdi. Böylesine güzel bir kentte halkın da mutlu olması gerekmez miydi? Oysa halk çok mutsuzdu. Kentin başında acımasız bir kral vardı. Halka soluk aldırmıyordu. Hele köylerde yaşayanlar daha da mutsuzdu. Köylülerin ürettikleri ellerinden alınıyor, karşı koyanlara çok ağır cezalar veriliyordu.
Bir gün çevre köylerin birinden Meroz ve Hanoz adında iki arkadaş kente inmişti.
Kentte gezecek,alışveriş yapacaklardı. Meroz, arkadaşına, “ Sen alışverişini yap. Ben tören alanında biraz dolaşacağım. Sonra buluşuruz.” dedi. Ayrıldılar. Hanoz çarşıya, Meroz da tören alanına doğru gitti.
Tören alanında büyük bir kalabalık vardı. Alanı dolduranlar, kralın önüne geliyor, diz cokup
ona bağlılıklarım gösteriyorlardı. Bunu görünce Meroz öfkelendi. Eli, belindeki hançere gitti. “ Şu zalimi oldurup kenti bu beladan kurtarayım.” diye duşundu. Tam krala yaklaşıyordu ki muhafızlar, Meroz’un belindeki hançeri gördüler. Hemen üzerine atıldılar, yakaladılar. Kral, “ Getirin şu haini, onunla ben konuşacağım, cezasını ben vereceğim.” dedi.
Bunun üzerine, muhafızlar Meroz’u sürükleyerek kralın karşısına çıkardılar. Kral öfkeyle sordu:
“ Söyle bakalım ey hain, bu hançerle ne yapacaktın?”
Meroz, başı dimdik, korkusuz bir sesle şöyle yanıtladı: “ Sizi öldürecek, kenti bir zalimden kurtaracaktım.”
Kralın ofkesi daha da arttı. “ Bu isteğin cezasını şimdi canınla odeyecek, darağacında asılacaksın.” dedi.
Meroz, “ Ölüme hazırım. Af dilemiyorum. Tek isteğim şu: Kız kardeşimin benden başka kimsesi yok. Onu yarın akşam evlendireceğim. Bunun için sizden iki günlük izin istiyorum. Yerime arkadaşımı kefil bırakacağım. Eğer sözümde durmaz, dönmezsem kefil olan arkadaşımı asarsınız benim yerime.”
Kral, “ Nasıl olsa böyle bir kefil bulamaz. Diyelim k i buldu, sözünde durup gelmez, ben de o zaman kefili astırırım. Bu, halk üzerinde daha da etkili olur.” diye düşündü, sonra şöyle dedi: “ Tamam.
Sana iki gün izin. Hemen kefilini getir. Bilmiş olasın, ik i gun sonra tam bu saatlerde gelmezsen kefilin i astırırım.”
Meroz, doğru arkadaşı Hanoz’ a koştu, olup bitenleri ona anlattı. Hanoz, arkadaşını kucakladı.
“ Elbette senin yerine kefil olurum.” dedi. Birlikte kralın yanına gittiler. Hanoz, krala teslim oldu, Meroz da kardeşini evlendirmek için koyun yolunu tuttu.
Ertesi gunu koyune vardı Meroz. Kız kardeşini evlendirdi. Verdiği sozu tutmak, kralın soylediği
saatte kentte olmak ic in yollara duştu. Yolda yurumuyor, koşuyordu sanki.
O sabah hava bozmuş, şiddetli b ir yağmur başlamıştı. Her taraf seller icindeydi. Bu yüzden güçlükle yürüyordu. Ya geç kalırsam ya zalim kral benim yerime arkadaşımı darağacına asarsa? Ben ne yaparım o zaman? Ağlıyor, haykırıyordu. Irmağın kıyısına varınca üzüntüsü daha da arttı. Kente giden yolun köprüsünü sular almış, götürmüştü. Meroz, b ir yandan ağlıyor, b ir yandan da “ Tann’m
bana yardım et, şu azgın dalgaları durdur. Biraz daha gec kalırsam zalim kral, arkadaşımı oldurur. N ’ olur Tanrım, bana yardım et.” diye yakarıyordu.
Haykırışları ırmağın sesine karışıyordu. Meroz, daha fazla dayanamadı. Irmağın sularına kendini bıraktı. Bir süre dalgalarla boğuştu, sonunda yendi onları, karşı kıyıya vardı. Bu arada hava açmış, yağmur kesilmişti. Şimdi daha hızlı koşuyordu. Yolda bir kaynağın başında durdu, yıkandı, temizlendi. Yeniden koşmaya başladı. Yoldan gecenler vardı. Bunlar, kentten köylerine donenlerdi.
Birin in şöyle dediğini duydu: “ Gün doğmadan kurmuşlardı darağacını. Be lk i de şimdi onu darağacına
çekiyorlardı!.’'
Bu sözler, onu daha b ir kamçıladı. Koştu, koştu, koştu, kentin giriş kapısına vardı. Kapıdan g irerken onu tanıyan köylülerinden b irin i gördü. Köylüsü şunları söyledi: “Meroz kaç! Altık Hanoz’u kurtaramazsın. Geciktin. Hiç olmazsa kendi canını kurtar. Hanoz, hic umudunu yitirmedi. Geleceğine öylesine inanıyordu ki kralın alay etmesi bile onu etkilemiyordu. Meroz,
— Mademki onu kurtaramayacağım, hiç olmazsa acısını paylaşayım. Kral da “ Bir dost, b ir dosta fenalık etti, onu aldattı.” demesin. B ir yerine iki kişiyi öldürerek zalimliğini kanıtlasın. Böyle dedi, kent meydanına doğru koşmaya başladı. Meydana vardığı zaman arkadaşının boynuna ip takmışlar, asmak için kaldırıyorlardı. Meroz, var gücüyle bağırdı:
— Dur cellat! İşte ben geldim. Onu değil, beni asacaksınız. O, benim kefilimdir, asılacak olan benim...
İki arkadaş sevinçle kucaklaştılar. Bu manzara karşısında meydandaki halkta duygulanmıştı. Ağlayanlar, alkışlayanlar vardı. Kral da bu iki arkadaşın bağlılığından çok etkilenmişti. Onları yanına çağırttı. Şöyle dedi:
— Davranışınızı çok beğendim. Demek k i dostluk, dürüstlük, sevgi boş sözcükler değilmiş.
Bana bunu kanıtladınız. Ben de sizin gibi olmak isterim. Benim de sizden bir isteğim var: Beni de aranıza alın, üçümüzün kalbi birlikte atsın.
O günden sonra Meroz ve Hanoz kralın en yakın arkadaşı olmuş. Siraguze kentinde güzel, mutlu günler başlamış.
Fried rich von Schiller
(Fire derik fon Şiller)
Yazar Hakkında Bilgi İçin Tıkla...
Gerçek dostlar, iy i günlerinizde davet edilince sizi ziya re t ederler, kara günlerinizde
davetsiz ge lirler
Theopmrastus (Teofmastus)
www.dersturkce.com
2024