HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
1. Metnin başlığı ve görselleri size neler çağrıştırıyor?
2. Unutamadığınız bir oyuncağınız var mı? Anlatınız.
OYUNCAK METNİ
Kızımla iki torunumun evden çıkmasını bekliyorum. Pencereden
dışarı bakıyorum, onlar gözden kayboluncaya kadar. Sonra hemen torunlarımın odasına giriyorum, dolabı açıyorum. En sevdiğim, elektrikli
tren. Özene bezene rayları yerleştiriyorum; lokomotifi vagonları koyuyorum rayların üstüne; basıyorum düğmeye. Sahici lokomotif gibi… Çuf
çuf çuf! Uzanıyorum yere; trenin gidişini, istasyonda duruşunu, sonra
yeniden hareket edişini, arada bir lokomotifin “ düüt” diye düdük sesi
çıkarmasını seyretmek o kadar hoş oluyor ki… Çuf çuf çuf!. Bayılıyorum
torunlarımın oyuncak trenleri ile oynamaya. Altmış yaşını çoktan geçmiş
birinin, oyuncaklarla böyle oynaması garip gelebilir çoğu kişiye. Belki de
gerçekten öyle. Oyuncaklarla oynamak aslında çocukların hakkı. Ama ne
yapabilirim? Bu yaşta olmama rağmen ben de seviyorum oyuncaklarla
oynamayı! Trenden sonra taş bebeği alıyorum. Anahtarını kurup yere
koyuyorum. Tıpkı canlıymış gibi tıış tıış yürüyor bana doğru. Masmavi
gözleri, sapsarı saçları var. Yatağına yatınca gözleri kapanıyor. Karnına
basınca “Mama!” diyor, canlı gibi. Elbiseleri de öylesine hoş ki! Başında
fionklu bembeyaz bir de kurdelesi var. Sonra helikopteri çalıştırıyorum.
Yüksekten bir bırakıyorum aşağı,
hoop! Sahici helikopter gibi ses çıkarıyor. Pervanesini döndüre döndüre süzülüp yere iniyor.
Hep kızımla torunumun evden
çıkmalarını gözlüyorum oyuncaklarla oynamak için. Bayağı seviniyorum onlar evden ayrılınca. Kızımın,
torunumun yanında oynamaya
doğrusu utanıyorum. Onların evden
çıkmalarını bekliyorum, dört gözle
bekliyorum. Arada bir dışarıya bakıyorum, kızımla torunum geliyorlar mı diye. Bir keresinde öylesine dalmış-
tı ki elektrikli trenle oynarken gelişlerini fark edememişti. Kızım beni yere yatmış, trenle oynarken
görünce katıla katıla gülmüş; bana, “Ne o baba, çocukluğa mı özendin?” diye takılmıştı Utancımdan
kıpkırmızı olmuştum.
O günden sonra çok dikkat ediyorum bir daha suçüstü yakalanmamaya. Bu yüzden sık sık dışarı bakıyorum gelen var mı diye. Gelen filan yoksa treni çalıştırıyorum, bebeği yürütüyorum, helikopteri
uçuruyorum. Leğene su doldurup oyuncak deniz motorunu yüzdürüyorum pat pat pat! Yani öyle bir güzel oynuyorum ki işte o kadar olur! Çocuklar gibi… Her şeyi unutuyorum. Dizlerimdeki o acımasız romatizma ağrılarını bile... Her şeyi unutuyorum oyuncaklar arasında. Biliyorum, benim yaşımda birine aykırı iş, böyle çocuklar gibi oynamak. Ama ne yapayım, elimde değil! Bir yanım çocuk kalmış! Çocukluğumsa çok, çok uzaklarda kaldı. Kaybettim gitti onu! Elektrikli
trenlerim, yürüyen, konuşan taş bebeklerim filan olmadan!
İşte bu yüzden efendim işte bu yüzden. Onlar gidince hemen oyuncakların bulunduğu dolabı açıyorum. Oyuncakları ortaya çıkartıyorum. Oynuyorum... Oynuyorum...
Benim, çocukluğumda hiç oyuncağım olmamıştı
Yani böylesine oyuncaklar; elektrikli
tren, yürüyüp konuşan taş bebek, helikopter gibi. Oynardım tabi çocukken. Ne mi
oynardım, neyle mi oynardım? Böyle
şeyler yoktu benim çocukluğumda.
Aşık oynardım. Hani şu koyunların bacaklarından çıkan kemik
var ya, işte onunla. Aşığı kırmızı,
çıkmaz boyaya boyardım. Şişkin
yanına “tek”, içeri göçük yanına
“aç”, bir fasulye kesitini andıran
yanına “bey”, düzce olan yanına
“eşek” derdik. Elimize alıp havada
döndürerek yere atardık aşıkları. Ustalık “bey” yanını üste gelecek biçimde,
aşığı yere oturtabilmekteydi. Sonra tahtadan kılıçlar, söğüt dalından atlar yapıp askercilik
oynardık. Şarkılar söyleyerek, “Girit bizim canımız, feda
olsun kanımız.” diyerekten. Birdirbir oynardık, beştaş oynardık, köşe kapmaca oynardık, uzuneşek oynardık. Ama torunum gibi böylesine “çuf çuf” diye işleyen elektrikli trenim, yatıca gözleri kapanan taş
bebeğim, helikopterim, leğende “pat pat”diye yüzen deniz motorum yoktu! Kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık! Acı kavun denen bir bitki vardır. Onlara kibrit çöpü batırıp ayak, burun, kulak, boynuz
takardık. Takardık da sözde inek yapardık. Komşumuzun oğlunun kurşun askerleri vardı bir tek. Onlarla
da oynardık. Nişan alan, yürüyen, selam duran kurşun askerler. Torunumun da var böyle askerleri. Ama
kurşun asker değil. Plastikten yapılmış! Onlarla oynamasını sevmiyorum!
Anlamıyorum, niçin o güzelim kurşun askerleri plastik yaptılar?
Erdoğan TOKMAKÇIOĞLU
www.dersturkce.com
2024