6.SINIF TÜRKÇE KİTABI METİNLERİ
ŞEHİT BACI
Rüzgârın bitmeyen uğultusu, deniz dalgalarının çıkardığı insanı ürperten sesler ve bir türlü dinmek bilmeyen kar. Yıllardır böyle bir kış görülmemişti. Rüzgâr esiyor, dalgalar hırçın bir şekilde kayalara vuruyordu. Kar, adeta düşman çizmeleriyle kirlenen toprağın ayıbını örtmek istercesine yağıyordu.
Düşmanın giremediği İnebolu, eli silah tutan bütün erkeklerini cepheye göndermişti. Evlerde yaşlı erkekler, kadınlar ve çocuklar kalmıştı.
Deniz yoluyla İnebolu'ya gelen cephaneler, karadan cephede savaşan askerlerimize yetiştirilecekti. Türk kadını, erkeği cephede savaşırken evinde oturamazdı.
(...)
1921 yılının Şubat ayının bir sabahında uyanan İnebolulular rüzgârın esmediğini, karın yağmadığını gördüler. Soğuk da biraz kırılmıştı. Kazada hemen bir hareket başladı. İnsanlar sağa sola koşuşuyor, insan seslerine hayvan ve çocuk sesleri karışıyordu. Öküzler kağnılara koşuldu, yiyecek çıkınları hazırlandı. Cephaneler, gülleler, silahlar kağnılara yüklendi.
Kağnı kolundakiler genellikle kadındı. Mümkün olduğu kadar birbirlerinden ayrılmadan yollarına devam ediyorlardı. Geceleri hep beraber bir köy veya han civarında mola veriyorlardı.
Kağnı kolunun en sonundaki alaca önlük kuşanmış, başına benli bir car örtmüş olan kadın, sırtına sardığı yavrusuyla bu sefere çıkmıştı. Bu kadın Şerife'ydi.
İkindiye doğru bir su başında hayvanları sulamak için durdular. Onca kadının içinde yaşlılığı yüzünden cepheye gidemeyen, görmüş, geçirmiş, birçok savaşa katılmış ak sakallı bir gazi vardı. Kağnı kolunun en sonundaki Şerife sırtındaki ağlayan çocuğunu çözüp kucağına aldı. Çocuk acıkmış olmalıydı ki biraz uzaklaşıp sırtını dönerek yavruyu emzirmeye başladı.
İhtiyar gazi, başını havaya kaldırmış gökyüzünü incelerken yüzünde bir endişe bulutu dolaşıyor, sanki yılların yüzüne çizdiği çizgiler daha da fazlalaşıyordu. Kadınlara dönerek "Ben bu havanın durumunu beğenmiyorum. Bunun sonu fırtınadır, tipidir. Eğer bir başlarsa çok da uzun sürer. Bulunduğumuz yerden bir adım atamayız." dedi.
(...)
Bir an önce Kastamonu'ya varabilmek için yola koyuldular.
Bir müddet sonra ortalık karardı. Geceyle beraber soğuk da arttı. Kafiledekiler hedefe varabilmek için üvendireleriyle hayvanları dürtüyorlardı. Hayvanlarsa gecenin karanlığından ve sessizliğinden ürkmüşçesine yavaş gitmekte direniyordu. Gece yarısına doğru gökyüzü simsiyah oldu. Hava büsbütün soğudu. Hafif bir rüzgâr çıktı. Kurt ulumaları gecenin sessizliğini yırtarken ruhlara bir ürperti vermeye başladı.
Kafilenin en sonundaki Şerife Kadın, içindeki bu ürperti ve korkuyu yenmeye çalışıyordu. Kendi kendine sorular soruyor, kendi sorularının cevaplarını yine kendisi veriyordu. Düşüncelerini bazen kağnı gıcırtıları, bazen kurt ulumaları, bazen de yavrusunun sesi bölüyordu. Kızı onun her şeyiydi. Erkeğinin yadigârıydı. Kağnıdaki bir kilim parçasını sırtına sardı. Çocuğu üşütmemeliydi.
(...)
Rüzgâr gittikçe şiddetleniyordu. Bu arada kar taneleri de atıştırmaya başladı. Gazinin söyledikleri çıkmıştı. Rüzgâr ve kar daha da şiddetleneceğe benziyordu. Daha sabah olmasına, Kastamonu'ya varmalarına hayli zaman ve mesafe vardı. Kadın kağnısını örten yorgana yaklaşarak onu açtı. Yorganın altında samanlar arasındaki top güllelerine bir anne şefkatiyle bakarak onları okşadı. Tekrar titizlikle örttü. Yorganın iki tarafını sıkıştırdı.
Kar birden şiddetlendi. Göz gözü görmüyordu. Kafile başkanı "Kimse geride kalmasın, birbirimizi kaybetmeyelim." diye bağırdı. Artık önlerindeki kağnıyı bile seçemiyorlardı. Rüzgârın sesi, kurt ulumaları, kağnı sesleri birbirine karışırken hava da müthiş soğudu. Kafiledekiler tek bir şey düşünüyorlardı. Yılan gibi kıvrılan, bir kağnının bile zor gittiği daracık yollarda kaç saat, kaç kilometre yürüdüler bilmiyorlardı.
Tipi o kadar fazlalaşmıştı ki ilerleyemez hâle geldiler. Yakınlarında mola verecek, sığınacak yer de yoktu. Onlar için durmak, ölüm demekti. Ölümden korkmuyorlardı. Cephaneleri yerine ulaştıramamaktan korkuyorlardı. Bu korkuyla yürüdüler. Tipi arttıkça arttı, soğuk fazlalaştıkça fazlalaştı.
Şerife Kadın; ellerinin, ayaklarının uyuşmaya başladığını hissediyordu. "Donuyor muyum?" diye düşündü. Hemen sırtından çocuğunu çözerek top güllelerinin üstüne örttüğü yorganı açtı. Güllelerin altındaki kurumuş otlardan ve samanlardan yavrusuna emin bir yatak hazırladı. Sonra yorganı itina ile örttü. Kendisi ölebilirdi ama onlara bir şey olmaması lazımdı. Onlar, memleketin geleceği için lazımdı. Üvendiresiyle öküzleri dürttü. Yorgun ve isteksiz kaldığını hissediyordu. Onlara yetişmesi lazımdı. Yürüdü, yürüdü. "Kastamonu'ya yaklaşmış olmalıyım." diye düşündü. Ayakları, elleri büsbütün uyuşmuştu. Adım atamaz, kollarını sallayamaz hâle geldi. Derin bir uyku bastırmıştı. Uyumak istemiyordu. Ama gözleri kapanıyor, göz kapaklarını kaldıramıyordu. Hâlbuki uyumaması, yürümesi, hedefe ulaşması gerekiyordu. Birden öküzlerin gitmediklerini, durduklarını hissetti. Onları gayrete getirebilmek için üvendireyle dürtmek istedi, başaramadı. Adımını atmak istiyor, atamıyordu. Adeta kanı bile donmuştu. Hiçbir şey hissetmiyordu. Ölmek üzere olduğunu anladı. Çocuğu ve top gülleleri ne olacaktı? Onları korumalıydı. Biraz sonra sabah olunca mutlaka bir gören olur, gelip kurtarırdı. Ama o zamana kadar onları korumalıydı. "Allah'ım onları koru." diye ellerini iki yana açtı. Bir elinde üvendiresi vardı. Kaskatı kesildiğini hissetti. Kelime-i Şahadet getirerek kağnının üzerine serdiği yorgana kapaklandı.
Sabah olup da Şerife Kadın'ın ölüsünü ve yorganın altında ağlayan kız çocuğunu bulan Dev- Erganili Cemil ve Beşiktaşlı Rıfat Çavuşlar, onları Kastamonu kışlasına getirdiler. Komutan Osman Bey ve diğer Türk askerleri, şehit olan bu bacılarının başardığı büyük iş için gurur duydular. Fakat duydukları bu gurur dökülen gözyaşlarını engelleyemedi.
Genç kadının hüviyeti tespit edilerek köyü olan Seydiler'e gömüldü. Ama onun adı Şehit Bacı olarak kaldı.
Şehit Bacı, bu topraklarda hür olarak yaşayabilmemiz için şehit olan binlerce isimsiz kahramandan biridir.
Şehit Bacı, Millî Mücadele'de mermi taşıyan Türk kadınını temsil eden bir semboldür.
Şehit Bacı, Türk kadınlarına zamanı geldiğinde birer Şehit Bacı olmalarını söyleyen bir mesajdır.
Şehit Bacı, öküzlerinin başında elinde üvendiresiyle şimdiye kadar dünyanın hiçbir kadınının başaramadığını başaran bir destandır...
Mehmet SAYAN
(Kısaltılmıştır.)
www.dersturkce.com
2024