NİLÜFER PRENSES METNİ (6.SINIF) 2023-2024




NİLÜFER PRENSES METNİ (6.SINIF)



Ekleyen: Ziyaretçi | Okunma Sayısı: 4082

METNE HAZIRLIK

 

  • Öğrencilerimize Türkçe sözlük getirtiniz.
  • öğrencilerinize ceşitli masal kitapları getirtiniz, getirdikleri

kitapları metni işleme sureci boyunca sergiletiniz ve okutunuz.

  • Öğrencilerinizden tekerlemeler derlemelerini, bunlardan

beğendikleri bir tekerlemeyi ezberlemelerini isteyiniz.

  • Öğrencilerimize tema performans ödeviyle ilgili gerekli

hatırlatmaları yapınız.

  • Gazete ya da dergilerden araştırarak bulacağınız ceşitli

duyguları yansıtan insan resimlerini (tartışan yetişkinler, el ele tutuşan

çocuklar, goz goze bakışan yaşlı bir cift vb.) sınıfa getiriniz.

Getirdiğiniz resimleri öğrencilerinize gösteriniz. Hangilerinin konusunun

sevgi olduğunu sorarak yorumlamalarını isteyiniz.

  • Aşağıdaki metni sesli okuyunuz. Metinle ilgili duygu ve

düşüncelerini açıklamaları icin öğrencilerinize çeşitli sorular sorabilirsiniz.

 

  SEVMEK  SEVDİKLERİNİZİ  MUTLU  ETMEKTİR

Kendimizi sevelim, insanları sevelim, sevginin parayla satın

alınmayacağını, ancak paranın alamayacağı her şeyi sevgiyle

alabileceğimizi unutmayalım.

İnsan olağanüstü güzel, olağanüstü güçlü b ir varlıktır. İnsan

olmaktan kıvanç duyun. Aradığınız her çözüm içinizdedir. Her biriniz

dünyada eşi benzeri olmayan bir tek varlıksınız.

Kendinizi sevin, başkalarını sevin, yaşamı sevin. Çocuklara

sevgiyi, saygıyı, yaşamı öğretin; sevgiye zaman ayırın ve onu

başkalarıyla paylaşın. Yaşam sevgi demektir, sevgi yaşam demektir.

Ataner Yıldırım

Sevgiye Yolculuk

  •  Aşağıdaki tekerlemeyi okutunuz, tekerlemedeki kelime ve ses tekrarlarına öğrencilerinizin dikkatini çekiniz.

Evvel zaman icinde, kalbur saman icinde, cinler cirit oynarken,

eski hamam içinde... Üşüdüm Allah üşüdüm, daldan armut

düşürdüm. Armudumu yemişler, bana cirkin demişler... Cirkin

değil, güzelim, inci, mercan dizerim. Ben mercandan gecemem,

Aksaray’a göçemem... Aksaray’ın kilidi, bana vuran kim idi? Emmim

oğlu Musacık, eli kolu kısacık... Cık cıkalım cardağa, taş

atalım çaylağa; çaylak başın kaldırmış, ayvaları caldırmış... Hani

kağıt, hani defter? Bir de gelmiş çevre ister; cevrede güller,

sendeki diller; ben gider oldum, duymasın eller...

 

 

6.SINIF METNİ

NİLÜFER PRENSES

Bir varmış, bir yokmuş. Buralardan çok uzakta küçük bir ülke varmış. Yanı başında uçsuz bucaksız

bir orman uzanırmış. Ormanda dereler akarmış şırıl şırıl. Yüzyıllık ağaçların kocaman gövdelerini

yalayan serin sular, derin bir yardan atlayarak masmavi bir büğette dinlenirmiş. Gümüş renkli balıklar

oynaşırmış büğette. At kuyruğu saclar gibi dökülen suların gündüz oluşturduğu gökkuşağı, nilüferlerin

rengine renk katarmış. Geceleyin çağıltılarla uyurmuş orman mışıl mışıl. Yalnız orman mı?

Ülkenin sakinlerinin de ninnisiymiş çağıltılar.

Küçük ülkenin akıllı bir kralı, güzel bir kraliçesi varmış. Halk ikisini de çok severmiş. Kral ve kraliçe,

insanların mutluluğu için ellerinden geleni yapar, hiçbir özveriden kaçınmazlarmış. Ülkede herkesin

işi, aşı, evi varmış. Toprak verimli, su bol, hava temizmiş. Yürekler sevgi ile doluymuş. Kimse

kimseyi kırmaz, hiçbir kotu olay olmazmış. İnsanlar mutluymuş hem de çok mutlu... Kral ve kraliçenin

tek çocuğu varmış; bir prens. Prens evlenme cağına gelmesine karşın, bir turlu evlenmemiş.

Kimseleri beğenmezmiş. Ülkenin en güzel kızları, komşu ülkelerin prensesleri prense aşıkmış... Ama

neye yarar, hiçbirinde gözü yokmuş prensin. Prens çok yakışıklıymış. Güçlüymüş, cesurmuş. Doğayı,

insanları severmiş. Ülkesini karış karış gezer, halkın sorunları ile ilgilenirmiş. Halk da prense hayranmış.

Prens sık sık ormana gidermiş. Çağıltıları dinlemek, büğeti saran gökkuşağını, suda dans eden

nilüferleri seyretmekten haz duyarmış. Nilüferlerin kimileri beyaz, kimileri pembe, kimileri maviymiş.

İçlerinde bir tanesi kırmızıymış. Hüzünlü bir görünümü varmış; ötekiler dans ederken kırmızı nilüfer

onları seyretmeyi yeğlermiş nedense. Prens en çok kırmızı nilüferi sever, gözünü ondan hiç ayırmazmış.

Arkadaşları da bunun farkındaymış. Bir gün içlerinden biri, “Sevgili prensim mademki kırmızı

nilüferi bu denli seviyorsunuz, onu sokup sarayın havuzuna koyalım.” demiş. Prens kabul etmiş.

Birisi büğete atlamış; yüzerek kırmızı nilüferin yanına gitmiş. Koparmak için elini uzattığı sırada,

bir ağıt duyulmuş: “Yapmayın! Koparmayın beni!” Aynı anda öteki nilüferlerden de acı bir ses gelmiş:

“Yapmayın! Koparmayın prensesimizi! Koparacaksanız bizleri koparın lutfen!” Ağlamaklı bu yalvarış

karşısında herkes çok şaşırmış. Prens, büğetteki arkadaşına çıkmasını söylemiş. Sonra toplanmışlar,

düşünmüşler, konuşmuşlar ama hiçbir sonuca varamamışlar. Sessiz sedasız sarayın yolunu

tutmuşlar.

Saraya varır varmaz prens her şeyi anne ve babasına anlatmış. Çok duygusal olan kraliçe, kendini

tutamayıp ağlamış. Kral da üzülmüş, baş veziri çağırıp ondan ülkenin bilgelerini toplamasını istemiş.

Her yana haber salınmış. Birkaç gün sonra bilgeler kralın huzuruna çıkmış. Prens de babasının

yanında yer almış. Gördüklerini, duyduklarını bilgelere anlatmış. Bunun üzerine herkesin “Bilge

Dede” dediği yaşlı bir bilge söz almış. “Yüce kralım” diye söze başlamış: “Uzun bir sure önce duyduğum

bir olayı anımsadım. İzninizle anlatmak isterim.”

Kral, “Olur.” anlamında başını sallamış. Bilge Dede konuşmasını sürdürmüş:

“Kafdağı’nın ardında bir ülke varmış. Bu ülke bir gün, ‘Gigante’ denilen dev kuşların saldırısına

uğramış. Giyendeler yırtıcıymış, insan yermiş. Kanatları geniş, pençeleri güçlüymüş. Gördükleri insanları

pençelerine almış, uçmuş gitmişler. Kaçırılanların arasında, kralın biricik kızı prenses de varmış.

Giganteler uçmuş, uçmuş, Kafdağı’nı aşmış, ülkemizin ormanına ulaşmışlar. O sırada Rüzgarların

Meleği ormandaymış. Ulu çınarlara yuva yapan minik kuşları seviyor, okşuyormuş. Giganteleri görünce

onları ormandan uzaklaştırmak için fırtına estirmiş. Rüzgârın gücüne dayanamayan Giganteler,

canlarını kurtarabilmek için oraya buraya uçuşmuşlar. Bu arada pençelerindeki insanları bırakmışlar.

Prenses ve ötekiler ormanımızın büğetine duşmuş. Büğetin suyu sihirliymiş, meğerse en güzel

nilüferlerin açması için Çiçeklerin Meleği sihirli asası ile suyu daha önceden kutsamış. Büğete

düşenlerin hiçbiri ölmemiş ama suya değer değmez nilüfer çiçeği oluvermiş hem de ne nilüferler!..

Pembeden beyaza, maviden sarıya... İşte bu nedenle yüce kralım, nilüferler bizler gibi konuşabiliyor,

üzülüp ağlıyorlar.”

Öykü bittikten sonra kral gözyaşlarını tutamamış. Prens de ağlamış için için. “Peki Bilge Dede ne

yapabiliriz?” diye sormuş kral. “Bilemem yuce kralım, duşunelim.” yanıtını vermiş Bilge Dede. Bilgeler

düşünmüşler, düşünmüşler... Sonunda genç bir bilge söz almış. “Yüce kralım!” diye söze başlamış:

“Sorunu ancak Ciceklerin Meleği cozebilir. Bir yolunu bulup onunla konuşmamız gerek. Bildiğiniz

gibi, Çiçeklerin Meleği Venüs’te oturur. Anka Kuşu’na binip önce Kafdağı’na, oradan da Venüs’e

ulaşılabilir. Ancak bu yolculuk ölümcül tehlikelerle doludur. Kim cesaret edebilir? Bilemem!”

Genç bilge daha sözünü tamamlamadan prens atılmış, “Yüce kralım, sevgili babacığım, izin verin

ben gideyim! Prensesi ve masum insanları kurtarayım!” demiş.

Oğlunun cesur sözleri kralı gururlandırmış. Bilgelerin çılgınca alkışları arasında, onu alnından

öperek kutlamış. Bu arada gözlerinden düşen iki damla yaş, prensin alnını ıslatmış.

Gece olmuş. Heyecandan prens uyuyamamış. Yatakta bir o yana donmuş, bir bu yana. Prensesi

merak ediyormuş. “Kim bilir ne kadar güzeldir!” diye mırıldanmış. Yataktan kalkmış, pencereden

bahçeye bakmış. Bahçede çeşit çeşit gül varmış. Lacivert güllerin arasında bir kız görmüş. Başında tacı,

uzun sacları, elinde asasıyla çok güzelmiş. Asanın ucunda küçücük bir yıldız pırıl pırıl parlıyormuş.

Şaşkınlıktan ne yapacağını bilememiş prens. Bahçeye koşmuş. Gördükleri gerçekmiş. Güzel

kız prense tatlı tatlı gülümsemiş. Kimmiş bu güzel kız biliyor musunuz? Çiçeklerin Meleği. Meğerse

Çiçeklerin Meleği, bilgelerin toplantısında konuşulanların hepsini duymuş.

Prensin insan sevgisiyle, özveriyle dolu sözlerinden çok etkilenmiş. Onun tehlikelerle dolu bir yolculuk

yapmasına gönlü razı olmamış. Kıyamamış yakışıklı prense. Anka Kuşu’nun da bir kanadı yaralıymış

zaten. Kuşun acılar içinde uçması onu çok üzecekmiş. Bu nedenle prensi Venüs’te beklemek

yerine, kendisi gelmeyi yeğlemiş. Çiçeklerin Meleği’nin duygu yüklü bu davranışı prensi de duygulandırmış.

Prens, meleğin elini öpmüş, melek de prensin yanağını. Çiçeklerin Meleği prense,

“Haydi, büğete gidelim, Nilüfer Prenses’i kurtaralım!” demiş. Sonra prensin elinden tutmuş, birlikte

havalanmışlar. Ağaçların, derelerin üzerinden uçmuşlar. Uçarken Çiçeklerin Meleği’nin elleri titremiş,

yöreciyi güm güm atmış.

Prens ve Çiçeklerin Meleği büğete inmişler. Orman ve sakinleri uykudaymış. Büğete dökülen suların

çağıltısından başka ses duyulmuyormuş. Çiçeklerin Meleği yıldızlı asasını nilüferlerin yapraklarına

birer birer dokundurmuş. Büğetin suları dalgalanmış, ılık bir rüzgâr süpürmüş ormanı pufur pufur.

Rüzgarların Meleği de o sırada ormandaymış; ulu bir çınara oturmuş, Çiçeklerin Meleği ile prensi izliyormuş.

Bir sure sonra rüzgâr kesilmiş, sular durulmuş. Nilüferler insan olmaya başlamış. Prensin

gözü kırmızı nilüferdeymiş. Derken kırmızı nilüfer yok olmuş, yerini dünya güzeli bir kız almış. Elbisesi

kırmızı, sacları kızılmış. Gözleri de zeytin yeşili. Yeniden insan olmanın sevinci içinde, herkes

birbirine sarılmış, sevinç gözyaşları dokmuş. Onlar mutluluğu böylesine paylaşırken Çiçeklerin Meleği

bir eli ile Nilüfer Prenses’in, öteki ile prensin elini tutmuş; birlikte havalanmışlar. Yeşil bir deniz

gibi uzanan ormanın üstünden uçarak saraya varmışlar. Çiçeklerin Meleği, prens ve prensesi lacivert

güllerin arasına bırakmış. İkisinin de ya- ı

n akların d an öpmüş; onlara omur boyu mutluluk

dilemiş. Sonra, uçsuz bucaksız gökyüzüne

bırakmış kendini.

Sabah herkes olanları öğrenmiş. Kral se- I

vincinden bayram ilan etmiş ülkede. Prensle

Nilüfer Prenses evlenmişler. Düğünde, Nilüfer

Prenses’in annesi, babası, büğetteki nilüfer

arkadaşları ve bilgeler varmış. Ayrıca, sarayın

bahçesinde, lacivert güllerin yanı başında

davetsiz iki konuk da sessiz sedasız düğünü

izlemiş. Ama onları kimse görememiş... “Kimmiş

bunlar?” diye sormayın lütfen!

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine...

Uğur Büğet

(Düzenlenmiştir.)

 Yazar Hakkında Bilgi İçin Tıkla:::

 

Bir insanın sevgiyi hak etmesi için mükemmel olması gerekmez, sevdikçe mükemmelleşir

insan.

Osman Yılmaz

 




 Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece dersturkce.com'a aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten dersturkce.com sorumlu değildir.İLETİŞİM:dersturkcem@gmail.com
Sitemiz hiçbir şekilde kar amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.