7.Sınıf Türkçe BÜYÜK MİMAR KOCA SİNAN Metni 2023-2024




7.Sınıf Türkçe BÜYÜK MİMAR KOCA SİNAN Metni



Ekleyen: DT | Okunma Sayısı: 4213

BÜYÜK MİMAR KOCA SİNAN

Sıcak bir yaz günü küçük Sinan, dedesiyle birlikte Karatay Kervansarayı’na gitti. Selçuklulardan
kalma bu güzel eser, Kayseri yöresindeydi. Dedesi Marangoz Yusuf Ağa, bu yapının ahşap kısımlarını
onarmak için gelmişti buraya. Sinan da kendisine yardım edecekti.
Burası kervanlara durak yeri olarak yapılan, dışı kale gibi duvarlarla çevrilmiş büyükçe bir saraydı.
İçinde cami, hamam, yatılacak yerler, büyük depolar vardı. Çocuk, kervansarayı büyük hayranlıkla ince liyor, her yere ayrı ayrı bakıyordu.
Küçük Sinan, dedesiyle her gittiği yeri böyle inceler, ona bazı şeyler sorardı.
Bir gün bir camiyi gezerken dedi ki:
— Dedeciğim, acaba biz de böyle büyük yapılar yapamaz mıyız?
Dedesi gülümsedi:
— Ben artık çok yaşlandım evlat! Ama kısmetse sen yaparsın.
— Sahi yapabilir miyim dede?
— Niye yapamayacakmışsın. Hem daha güzelini, daha büyüğünü yaparsın. İnsan aklının, insan
gücünün yapamayacağı şey yoktur.
1490 yılında Kayseri‘nin Ağırnas köyünde doğan Sinan, çocukluk yaşından beri dedesiyle birlikte
gurbette dolaşır, onun yanında çıraklık ederdi.

Köyde okuma yazma öğrenmişti. Bununla yetinmeyip daha birçok şey de öğrenmek istiyordu. Akıl dan hesap yapmaktaki ustalığı bütün köyde dillere destan olmuştu.
Bir süre sonra dedesi Yusuf Ağa öldü. Yalnız kalan Sinan, köyünde kalmak istemedi. İstanbul’a gi den bir kervanın peşine takılıp günlerce atlar ve katırlar arasında yürüyerek İstanbul’a geldi. Üsküdar’da
bir hana yerleşti. Hemen kendine bir iş aramaya başladı. Ama daha küçük diye ona kimse iş vermiyordu.
Sonunda bir kahvehaneye çırak olarak girdi. Aradan birkaç ay geçmişti ki orada oturan bir yeniçeri
ağası onunla ilgilendi. Çocuğun kimsesiz ve becerikli olduğunu görünce yanına alıp Atmeydanı’ndaki
İbrahim Paşa Konağı’nın Acemioğlanlar Okuluna verdi. Sinan, Yeniçeri Ocağının geleneklerine göre
eğitim görüyor, askerliğe ve yeniçeri düzenine alıştırılıyordu.
Bu arada Sinan’ın dülgerlikte ve yapı işlerinde yetenekli olduğu görülünce onu saray mimarlarının
yanına çırak olarak yolladılar.
Delikanlı orada yıllarca çalıştı, mimarlığın bütün inceliklerini öğrendi. Sonra usta oldu ve ocağa tam
bir yeniçeri olarak yazıldı.
Sinan, artık orduyla birlikte seferden sefere gidiyor, köprüler onarıyor, bazen de yeni köprüler kuru -
yordu. Van Gölü için gemiler bile yapmıştı. Bir kere de bu gemilerde kaptanlık ederek askerleri gölden
geçirmişti.
Kanuni Sultan Süleyman zamanıydı. İmparatorluk sınırlarının üç kıtada alabildiğine genişlediği yıllardaki seferlerde Sinan, ülkenin pek çok yerini görmüş; Konya, Sivas, Erzurum, Tebriz, Bağdat gibi büyük

kentleri tanımıştı. Her gittiği yerde mimarlık yapılarını inceliyor, bilgisini artırıyordu.
Savaşlar bitince İstanbul’a döndü. Saray mimarları arasına girerek olanca gücüyle yapıcılık çalış -
malarına başladı.
Bu sırada devletin mimarbaşısı ölmüştü. Onun yerine kimi getirelim diye düşünülürken Lütfi Paşa
adında bir vezir Sinan’ı salık vererek “Ölenin yerini ancak o tutabilir.” dedi.
Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman, Sinan’ı “hassa mimarbaşı”, yani devletin en büyük mimarı
olarak atadı.
Sinan, başmimar olunca ilk iş kente su sağlamak için bentler yaptı, sonra suyu künklerle İstanbul’a
getirdi. Böylece şehri bol suya kavuşturdu. Daha sonra Şehzade Camisi’ni yaptı.

Bu sırada Kanuni Sultan Süleyman, kendi adını taşıyacak büyük bir cami yaptırmak istiyordu. Bir
gün sadrazama,
— Bana Mimarbaşı Sinan’ı çağırın, diye emir verdi.
Birkaç saat sonra Sinan, padişahın huzurundaydı.
Kanuni,
— Mimarbaşı, bir cami yaptırmak istiyorum. Ama bu cami, atalarımın yaptırdıklarından çok üstün
olsun. Resmini yapıp bana göster, diye buyruk verdi.
Mimar Sinan,
— Başüstüne padişahım, diyerek huzurdan ayrıldı.
Günlerce uğraşıp yapılacak caminin resmini çizdi, hesaplarını yaptı. Padişaha gösterdi. Resim çok
beğenildi. Böylece caminin yapımına başlandı. Dört bir yana fermanlar çıkarıldı. Marmara Adası’ndan
taşlar getirildi. Eski çağlardan kalma güzel taş direkler bulunarak birer birer toplatıldı.
Camiyi yapmak için yüzlerce ırgat çalışıyordu. Kimi duvarları örüyor, kimi demirleri yerlerine koyu -
yordu. Birçoğu da içini Kütahya çinileriyle süslemeye çalışıyordu. Sonunda caminin kubbesi de bitti.
Sinan, caminin içini süsleme işini kendisini yetiştiren İbrahim Usta’ya vermişti. Ancak savaşlar yü -
zünden yapıya on ay kadar ara verilmişti. O zamanki İran Şahı Tahmasp, bir elçiyle padişaha birçok
mücevher yollamış:
— Yazıktır, bu caminin inşası durdurulmasın. Mücevherleri, yapının içinin süslenmesi için gönderi yorum, demişti.
Kanuni bu armağanı hoş karşılamamış ama belli etmemişti. Sinan’ı çağırtıp elçinin önünde,
— Sinan, dedi. Şah Tahmasp kardeşimin yolladığı bu taşları al, yapıda kullan. Camiyi de tez elden
bitir.
Sinan, bu mücevherleri “Cevahir Minaresi”nin yapımında kullandı.
Sonunda iki aya kalmadan cami tamamlandı. Bu cami, şimdi bütün heybetiyle tarihlerden gelip ta rihlere giden muhteşem Süleymaniye’dir.

Caminin açılış törenine bütün İstanbul halkı katıldı. Sultan Süleyman, yanında duran Mimar Sinan’a,
— Bu ulu camiyi sen yaptın. Kapısını önce açmak senin hakkındır, diyerek anahtarı ona uzattı.
Böylece Süleymaniye Camisi 1556 yılında ibadete açılmış oldu. Sinan, bu büyük yapıyı yapmak için
tam yedi yıl uğraşmış, iki bin kadar ırgat ve usta çalıştırmıştı.
Bundan sonra Edirne’deki Selimiye Camisi’nin yapımına başlandı. O zamanlar bazı kişiler: “Ayasofya’nın kubbesinden büyük kubbe yapmak mümkün değildir.” diyordu.
Sinan bunu duyunca, “Ben de ondan büyük bir kubbe yapayım da dünya görsün.” diyerek işe girişti.
Titiz çalışması sayesinde Selimiye’nin kubbesini dört sütun üzerinde durdurmayı başardı. Bu, mi marlık tarihinde görülmemiş büyük bir aşamaydı.
Sinan, 9 Nisan 1588’de doksan sekiz yaşındayken İstanbul’da öldü. Süleymaniye Camisi’nin bitişi -
ğindeki evinin bahçesine gömüldü.
Koca Sinan, Süleymaniye ve Selimiye camilerinden başka 81 cami, 62 medrese, 22 türbe, 8 köprü,
16 kervansaray, 33 saray, 32 hamam, 12 mahzen ve birçok su yolu, kemer yapmıştır. Türk yapıcılık,
çinicilik ve oymacılık sanatları onun zamanında en güzel örneklerini vermiştir.


Şükrü Enis REGÜ
Onlar da Çocuktu




 Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece dersturkce.com'a aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten dersturkce.com sorumlu değildir.İLETİŞİM:dersturkcem@gmail.com
Sitemiz hiçbir şekilde kar amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.